Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî "rahmetullahi aleyh"

A -
A +

Ezana hürmet Bu büyük evliyayı çok seven bir müslüman, "Ölüm hastalığı"na yakalandı bir zaman. İyice anlayınca vefat edeceğini, Evladına şöylece yaptı vasiyyetini: (Ben ölürsem, Mevlânâ kabrimde dursun biraz, Affım için Allaha eylesin dua, niyaz.) Az sonra da bu kişi, göçtü dâr-ı bekâya, Verdiler bu haberi "Hazreti Mevlânâ"ya. O da, memnuniyetle teşrif etti kabrine, O zatın affı için dua etti Rabbine. Çocuklarından biri, rüyada gördü onu, Hem cennette, ni'metler içinde olduğunu. Yanına yaklaşarak, sordu ki: (Hacı baba, Sen bu yüksek makama nasıl vardın acaba?) Dedi ki: (Ey evlâdım, pek yoktu ibadetim, Ve lâkin velîlere pek çoktu muhabbetim. Bilhassa "Mevlânâ"yı seviyordum pek fazla, Ve kalben, kendisine hayran idim ihlâsla. Ben kabre girdiğimde, geldi Münker ve Nekir, Sorguya başladılar: "Rabbin kim, dînin nedir?" Onlar bu sualleri sorarken kükreyerek, Geldi o an çok güzel ve sevimli bir "Melek". Münker ile Nekire dedi ki hemen sonra: "Lüzum yok bu kimseye böyle sual sormağa. Affetti Allah bunu Mevlânâ hürmetine, Siz, suallerinizi sorun başka birine." Onlar da, Mevlânâ'nın sözünü dinleyerek, Ayrıldılar yanımdan "Müsterih ol" diyerek. O andan îtibaren ben artık cennetteyim, İşte, gördüğün gibi, ni'metler içindeyim.) Mevlânâ hazretleri "Ezan"ı işitince, Durur ve dinler idi, büyük huşû içinde. Bu hususta, onlara nakletti bir hadise, Buyurdu: (Tanıyorum Belh şehrinde bir kimse. Her ne zaman "Ezan"ı işitseydi o kişi, Her ne ki yapıyorsa, bırakırdı o işi. Ve hemen diz üzeri oturup tam o saat, Dinler ve bittiğinde getirirdi salevat. Sonra da namaz için câmiye gidiyordu, Namazı, bir an olsun hiç geciktirmiyordu. Bu güzel âdetini bozmamıştı hiç o zat, Nihayet işittik ki bu kimse etmiş vefat. Tabut, eller üstünde gidiyordu ki, birden, Okunmağa başladı "Ezan" da minareden. Ne zaman ki müezzin, okudu ilk tekbîri, Tabut durdu havada, gitmedi hiç ileri. Hareketsiz bekledi ezan bitene kadar, Vaktâ ki ezan bitti, yürüdü yine tekrar.