Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî "kuddise sirruh"(10) / Kabrimi kazın

A -
A +

Dört evlâdı vardı ki "Hâlid-i Bağdâdî"nin, Şihâbüddîn, Necmüddîn, Abdurrahmân, Bahaddîn. Bunlardan "Şihâbüddîn", Urfa'da etti vefât. Behâeddîn, tâundan eyledi terk-i hayât. O, henüz beş yaşına girmemişti ki daha, Yakalandı bu tâun denilen hastalığa. İşte bu Behâüddîn, vefât eylediğinde, "Hüzün" ile karışık "Sevinç" vardı içinde. Dedi ki: (Yâ ilâhî, bu oğlum Behâüddîn, Bizi, mıknâtıs gibi yanına çeker bir gün.) Sonra, bizzât kendisi, kıldırıp namâzını, "Kasiyun tepesi"ne defnettiler nâşını. Orada emretti ki bâzı talebesine, O yerde, bir kabir de kazsınlar kendisine. Sonra, talebesinden tâuna yakalanan, "Molla İsâ"ya gelip, tesellî etti son an. Buyurdu ki: (Yâ İsâ, ol müsterîh ve rahat. Aslâ olamıyacak şeytân sana musallat. Oğlum Behâüddîn'e selâm söyle ve de ki: "İnşallah pek yakında gelecek baban dahî.") Oğlu "Abdurrahmân" da, aynı senede yine, Ölerek, defnedildi Kasiyun tepesine. Ve lâkin defin için gittiğinde o dağa, Gördü ki, kazılmamış kendinin kabri daha. Emir verdiklerine, bunu hâtırlatarak, Buyurdu ki: (Kabrimi bugün kazın muhakkak.) Defin bittikten sonra, döndüler hânegâha. Ve artık dışarıya çıkmadılar bir daha. Buyurdu: (Tek bir yere istiyorum gitmeyi. Oğlum Behâüddîn'in yanıdır o yer dahî.) Dediler ki: (Elemle doldu şimdi gönlümüz. İnşallah emir gelmez, uzun olur ömrünüz.) Buyurdu: (Ölmek için, geldik Şam diyârına. Yaklaştı ecelimiz, gelir bu gün yarına. Belki Cumâ gecesi geldiğinde, şu vakit, Aranızdan ayrılıp, gider Mevlânâ Hâlid.) Çoluk çocuğu ile vedâlaşıp tek be tek, Sonra da, herbirine vasiyyetler ederek, "Biz, bu Cumâ gecesi gidiyoruz" dedi ve, Ayrılıp, teşrîf etti oradan medreseye. Dedi: (Yemîn ederim Allaha ey insanlar! Bâliğ olduğum günden, tâ ki bu güne kadar, Bir vakit namâzımı dahî terk eylemedim. Kuşluk ve teheccüdü dahî edâ eyledim. Lâkin bunu duyunca, demeyin ki: "Bu Hâlid, Ölünce, hasenâta muhtâç olmaz bir vakit." İhlâs ve Fâtihayı okuyup behemahâl, Rûhuma göndermeyi etmeyiniz hiç ihmâl.)