"Hâlid-i Bağdâdî"nin son günleri idi ki, Bir gün, sevdiklerine yaptı şu vasiyyeti: (Benim ölümüm gibi, musîbet gelmez size. Lâkin sabrı tavsiye ederim hepinize. Ölürsem, yüksek sesle bağırıp çağırarak, Ağlamayın ki, bana, ezâ verir bu ancak.) Vasiyyeti bitince Hâlid-i Bağdâdî'nin, Geldi talebesinden seyyid "İbni Âbidîn". Edeble kendisine bâzı fıkhî suâller, Sorup, cevaplarını alınca birer birer, Arz etti ki: (Bir rüyâ gördüm ben geceleyin. Vefât eylemiş idi hem "Osmân-ı Zinnûreyn". Çok büyük kalabalık olmuştu cemâat da. Cenâze namâzını, ben kıldırdıydım hattâ.) Buyurdu ki: (Yakında, bu Hâlid vefât eder. Namâzımı kıldırmak, sana olur müyesser. İşte, doğru tâbîri böyledir bu rüyânın. Zîrâ evlâdındanım ben hazreti Osmân'ın.) O an "İbni Âbidîn" başını eğdi öne. Üzüldü, bu rüyâyı ona arz ettiğine. Odasına girerek sonra Mevlânâ Hâlid, Dedi: (Kimse girmesin içeriye bu vakit.) Lâkin talebeleri, yalvarıp hizmetçiye, Dediler: (Son bir defâ girelim içeriye.) Böylece izin alıp, bâzı talebeleri, Girip az oturarak, çıktılar sonra geri. En son nasîhatini yaparak evlâdına, Buyurdu ki: (Şu anda yakalandım tâuna.) Ve o gece sarardı, mübârek benizleri. Buyurdu: (Şimdi artık girmeyiniz içeri. Ve benden, bundan sonra bir şey istemeyiniz. Rabbim ile meşgûlüm, araya girmeyiniz.) Sağ yanı üzerine, kıbleye müteveccih, Yatarak, murâkabe yapmayı etti tercîh. En son "Fecr sûresi"nin, en son âyetlerinden, Okudu ki, mânâsı şöyle idi meâlen: (Ey mutmain olan nefs, sen O'ndan, O da senden, Râzı olmuş olarak, Cennetime gir hemen.) Sonra mübârek rûhu, uçtu Arş-ı âlâya. Kavuştu en nihâyet Allahü teâlâya. Techîz ve tekfîn gibi, hizmetini yaparak, Ve mübârek nâşını, hânegâhtan alarak, Cenâze namâzını kılmak üzere yine, Götürdüler omuzda, "Emevî Câmii"ne. Kendi talebesinden olan "İbni Âbidîn", Kıldırdı namâzını, "Hâlid-i Bağdâdî"nin. Binlerce müslümânın elleri üzerinde, Taşınıp, defnedildi "Kasiyun tepesi"nde.