Çok heybetli idi Bu büyük evliyâyı, kıskanıp haset eden, "İkiyüz" kadar kişi var idi ki hassaten, Bir araya gelerek, verdiler şöyle karar: "Öldürelim bu zâtı, bu gün akşama kadar." Günlerden Cumâ idi, silâhlanıp geldiler. Câminin kapısında, gizlenip beklediler. Dediler ki: "Ne zaman, o çıkarsa câmiden, Üzerine saldırıp, öldürelim âniden." Nihâyet bitti namâz ve dağıldı cemâat. Câmiden son olarak, çıktı o mübârek zât. Ve lâkin çıkar çıkmaz, fark etti o da bunu. Bildi niyetlerinin "Sû-i kast" olduğunu. Ve bir baktı onlara, pek hiddetli olarak. Kaldılar yerlerinde, "Mıh" gibi çakılarak. Sonra, silâhlarını düşürüp ellerinden, Yığılıp kaldı çoğu, onun bu heybetinden. Bir kısmı da, büyük bir dehşete kapılarak, Kaçıp uzaklaştılar, korkudan bağırarak. Bu hâdise hakkında, dedi ki o kaçanlar: (O, câmiden çıkıp da, edince bize nazar, Omuzları üstünde, vardı koca bir "Arslan", Görmedik ömrümüzde, böyle korkunç bir hayvan. Nerdeyse üstümüze saldıracak idi ki, Selâmeti, kaçmakta bulduk biz tabii ki.) Yine bir gün, bir kişi var idi ki Bağdat'ta, Düşmanlık eder idi, bu zâta her fırsatta. Bir gün de alay etti, taklîdini yaparak. Lâkin cinnet getirdi, aklını oynatarak. Hısım ve akrabâsı, "Onu affetsin" diye, Gelerek yalvardılar, "Hâlid-i Bağdâdî"ye. Yine merhamet edip, affetti o kimseyi. O anda, delilikten kurtulup oldu iyi. Bir gün de bu büyük zât, talebesiyle yine, Hicret ediyorlardı, Bağdat'tan Şam şehrine. Kafile, Şam'a doğru yol alırken sâlimen, Bir soyguncu grubu, peydâ oldu âniden. Haydutlardan birisi anlatır ki şöylece: (Biz, hücûm etmek için, hazırlandık hemence. Lâkin tam o sırada, beyaz kaftanlı biri, Beyaz at üzerinde, çıkıverdi ileri. Sonunda bir "Dağ" kadar büyüdü önümüzde. Biz, fecî halde korktuk, bunu gördüğümüzde. Atların üzerinden, yerlere yuvarlandık. Hatâ ettiğimizi bilvesîle anladık. "Hâlid-i Bağdâdî"yi gördük sonra birazdan. Ve emân dilemeye, başladık bir ağızdan. Bizi affetmesini istedik o büyüğün. Soygunculuk yapmayı, terk eyledik aynı gün.)