Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî "kuddise sirruh" / Halid her şeyi götürdü

A -
A +

"Abdullah Dehlevî"nin hizmet ve himmetinde, Kalıp, kısa zamanda kemâle geldiğinde, Üstâdı, kendisine buyurdu ki: (Ey Hâlid! Şimdi memleketine geri dön, Bağdat'a git. Sen de yay bu nûrları, tâliplerin kalbine. Ve Hak âşıklarını, kavuştur Rablerine.) Arz etti ki: (Ey hocam, ey sebeb-i nîmetim! Bu hizmetin îfâsı, zor olur zannederim. Çünkü o diyârlarda, var ki öyle kişiler, Pek fazla îtibâr ve şöhret sâhibidirler. Cümle halk, o zâtlara gönülden bağlıdırlar. Âlimler de, onlara gâyet saygılıdırlar. Ben eğer kalkışırsam o yerlerde bu işe, Halk beni men eder ve başlarlar serzenişe.) O böyle arz edince, buyurdu ki: (Ey Hâlid! Sen gidince, vaziyet olur buna müsâit. Sen anlat doğru yolu oranın insanına. Herkes gelip yüz sürer, ayağının tozuna. İtibârlı kişiler olsa da orda gerçi, Sen gidince, onlar da olur sana hizmetçi.) Sonra, bütün talebe ve cümle ahâliyle, Yürüdü dört mil kadar, onu teşyî etmeye. Gözyaşları içinde, onu uğurladılar. (Hâlid herşeyi aldı, götürdü) buyurdular. Delhi'den ayrıldıktan bir müddet sonra yine, Mektup yazıp, şunları buyurdu kendisine: (Ey Allahın sevgili kulu Mevlânâ Hâlid! Esselâmü aleyküm, duâcıyım beş vakit. Tepeden tırnağa dek, kusur içinde olan, Bu fakîre, öyle çok nîmet gelir ki her an, Bunların şükrü için, Allahü teâlâya, Ne desem yine azdır, sığmaz söze, yazıya. Vücûdumun her kılı, konuşup gelse dile, Şükrünün zerresini, edâ edemez bile. En büyüğü şudur ki bu gelen nîmetlerden, İnâbet almanızdır, sizin bu fakirlerden. İftihâr ediyorum, bu fakîr sizin ile. Çünkü bu yol, yayılır, kuvvetlenir sizinle. Teveccühlerinize kavuşmakla bu âlem, Başka âlem oluyor, şükrolsun buna her dem. Nasıl "Bâkî Billah"ın talebesi içinde, "İmâm-ı Rabbânî"nin yeri ayrı idiyse, Ben dahî söylerim ki, her zaman tekrar tekrar, "Mevlânâ Hâlid" ile ediyorum iftihâr. Siz, o memleketlerin, "Kutb-u âlemi"siniz. Sizin vâsıtanızla yayılır nûr ve feyiz. Şimdi sizin eliniz, benim elim demektir. Hem dahî sizi görmek, aynen beni görmektir.)