Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî "kuddise sirruh" / Mahcup oldular

A -
A +

Bu zât, talebesiyle ederken bir gün sohbet, Buyurdu ki: (Geliyor yanımıza bir zulmet.) Aradan yarım saat geçmemişti ki daha, Bir "Râfızî âlimi" giriverdi dergâha. Ayrıca, âlim diye getirmiş "on âdî"yi, Ki, imtihân etsinler "Hâlid-i Bağdâdî"yi. Mübârek huzûruna girince onlar fakat, Yüzlerine bakmayıp, etmedi hiç iltifât. Vakar ve heybetinden korkarak onlar hattâ, Dikilip, yarım saat beklediler ayakta. Sonra "Mevlânâ Hâlid", o gelen kimselere, İşâret eyledi ki: "Oturun şimdi yere!" Yüzlerine bir defâ bile dönüp bakmadan, Sohbetini bitirip, çıkıp gitti dergâhtan. Onlar, bir müddet daha titreyip yine böyle, Sonra, kendilerine geldiler tamâmiyle. Dediler: (Bu âlimde bir haller var ki fakat, Onu anlamak için, bizde yok güç ve tâkat.) Çâresizlik içinde, düşünüp taşındılar. Onu mağlûb edecek bir "Âlim" aradılar. Nihâyet "Şeyh Yahyâ-yı Mezverî" isminde bir, Âlime mektup yazıp, dediler: (Hal böyledir. Burada, "Hâlid" diye vardır ki genç bir âlim, Herkes mağlûb oluyor karşısına çıksa kim. Bu zât, önce her ilmi mükemmel tahsîl edip, Olmuştu genç yaşında, büyük âlim ve edîb. Onu mağlûb etmekten, âciz kaldık hepimiz. Bu hususta, sâdece sizdedir ümîdimiz. Size vâcib oldu ki, bu taraflara gelip, Buna, "Dur!" diyesiniz, ilimde onu yenip.) Bu yazılan mektûbu, alınca bu "Şeyh Yahyâ", Bâzı talebesiyle, geldi hemen oraya. Âlimler karşılayıp, çok iltifât ettiler. Hepsi, kendi evine götürmek istediler. Lâkin o, aldırmayıp ilgi ve iltifâta, Dedi: (Beni götürün dediğiniz o zâta.) Dergâhın kapısına yakın geldiği vakit, Ayakta karşıladı, onu "Mevlânâ Hâlid". Müsâfeha ederek, oturttu yanlarına. Ve ilgi göstererek, iltifât etti ona. "Şeyh Yahyâ"nın kalbinde, ince, zor mes'eleler, Vardı ki, soracaktı onları birer birer. Lâkin o, tasarlarken bunları sormak için, Aldı cevaplarını, hiç suâl etmeksizin. Zîrâ "Mevlânâ Hâlid", o suâlleri, tek tek, Sayıp, cevaplarını verdi îzâh ederek. O, bu hâli görünce utandı kendisinden, Hemen özür dileyip, oldu talebesinden.