Bir gün Medîne'ye bir gayr-i müslim gelmişti. Çok da fakirdi. Resûlullah Efendimizle görüşüp; - Fakirim, bana bir miktar dünyâlık verir misin, dedi. Efendimiz, ona vâdiyi göstererek; - Bak, şu vâdide yayılmış sürüyü görüyor musun? diye sordular. Adamcağız baktığında bir "koyun sürüsü" gördü ki, iki dağ arasını doldurmuştu. - Evet, görüyorum, dedi. Buyurdular ki: - O sürü senin olsun. Al götür kabîlene. Adam şaşırdı. - Şaka yapıyorsunuz, değil mi? - Hayır şaka değil. O sürüyü sana verdim, al götür! Bu ihsan karşısında ne yapacağını şaşıran adam, hemen "kelime-i şehâdet"i söyleyip îmanla şereflendi. Sürüyü alıp döndü kabîlesine. Yüksekçe bir yere çıkıp seslendi: - Eeey insanlaar! Kabîle halkı toplanıp sordular: - Hayırdır, ne diyeceksin? Nidâ etti ki: - Gidiniz, o ihsan sahibine siz de îman ediniz. Ben hayatımda Onun gibi bir cömert görmedim. Kabîle halkı Medîne'ye aktı. ve topluca müslüman oldular. ŞÜKRETMEYEYİM Mİ? Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretleri bir sohbetinde buyurdu ki: - Resûl-i zîşan Efendimiz çok ibâdet yapardı. Farzların haricinde çok da namaz kılardı. - Nafile namaz mı? dediler. - Evet. Hem öyle ki, uzun süre kıyamda kalmaktan dolayı mübarek bacakları şişerdi. Eshâbı kirâm Onu böyle görünce; - Yâ Resûlallah! Senin, gelmiş ve gelecek bütün günahların affedilmişken, bu kadar ibâdet niye? diye sordular. Efendimiz cevaben; - Şükredici kul olmayayım mı? buyurdular. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com