Pâdişâh gönderince Bursa'ya kırk sipâhî, Haberdâr oldu bundan, "Molla Fenârî" dahî. Şöyle bir mektup yazıp, gönderdi Pâdişâha: (Besmeleyle başlar ve şükr ederim Allaha. Kulların en âcizi ve hakîri olan ben, Siz pâdişâhımıza duâcıyım dâimen. Devlet-i âl-i Osmân, tâ kıyâmete kadar, Bu şân ve şöhretiyle, her an olsun pâyidâr. Şunu, Sultânımıza arz edeyim ki hemen: "İsâ aleyhisselâm", inançlı mü'minlerden, "Üç kimse"yi, bir yere gönderdi ki bir ara, Hak yolu bildirsinler gidip o insanlara. Lâkin o yerin halkı, gelen o insanları, Hemen inkâr ederek, öldürdüler onları. Fakat cenâb-ı Allah, beğenmedi bu hâli. Gönderdi o beldeye hazret-i Cebrâili. Emretti ki: "O yere, kalpleri parçalıyan, O çok korkunç ve keskin sayhânla haykır bir an!" Cibrîl o yere gidip, gâyet korkunç olarak, Haykırınca, bir anda düşüp öldü cümle halk. Şimdi Sultânımıza arz edeyim ki bizzât: Dün öldürülmesini emrettiğiniz o zât, "Resûl-i kibriyâ"nın soyundan, asîl, temiz, Hürmete lâyık olan bir kimsedir şüphesiz. Zamânımıza kadar böyle olgun evliyâ, Ayak basmış değildir hattâ Anadolu'ya. Bunun gibi bir zâtı, dâvetçi göndererek, Ve hattâ çok kıymetli hediyeler vererek, Getirebilseydiniz buraya Buhârâ'dan, Olurdu sizin için ebedî şeref ve şân. Yapmadığınız hâlde siz böyle bir şey fakat, İlâhî irâdeyle buraya geldi bu zât. Hem böyle bir seyyide kızınızı vermekle, Akrabâlık kurdunuz "Resûl-i ekrem" ile. Yine arz edeyim ki şunu dahî bendeniz: Bir hadîs-i şerîfte, Peygamber Efendimiz, Buyurdu: "Ümmetimin âlimleri, hep bir bir, Benî İsrâil'deki Peygamberler gibidir." Sizin dâmâdınız da, hadîste bildirilen, Kimselerden olduğu, bellidir her hâlinden. Hem de Resûlullah'tan fışkıran feyiz ve nûr, Sizin diyârınızda bu zâtta etti zuhûr. Şunu da zâtınıza edeyim ki şöyle arz: Eğer zarar gelseydi kılına onun biraz, Değil gönderdiğiniz o kırk adet sipâhî, Mahv olurdu bilcümle ordularınız dahî. Bu, böyle biline ki, hiç şek ve şüphe yoktur. Fermân, Sultânımıza âittir, arz olunur.)