Müslümana sû-i zan etmeyin!

A -
A +

Kayseri'de medfun bulunan "Necmeddîn İmâd" hazretlerine sordular bir gün: - Efendim, bâzı insanlar; "Kimseye sû-i zan etmemeli. Kâfir olduğunu gösteren işine, sözüne değil, îmanı olduğunu gösteren işine ve sözüne bakmalıdır" diyorlar. Bu söz doğru mudur? - Kimseye sû-i zan etmemeli sözü yanlıştır, buyurdu. - Doğrusu nasıldır peki? - Doğrusu, "Müslümana sû-i zan etmemeli"dir. - Nasıl yâni hocam? - Yâni, Müslüman olduğunu söyleyen ve küfre sebep olan bir sözde ve işte bulunmayan kimseye ancak hüsnü zan edilir, herkese değil. - Öyle mii? - Evet. Bir müminin, bir sözünden veya işinden, hem îmanı olduğu, hem de îmansız olduğu anlaşılırsa, "îmanı olduğu"nu anlamalı, dinden çıktı dememelidir. Ve ekledi: - Ama bir kimse, açıkça dîni yıkmaya ve gençleri İslâmiyetten soğutup dinden îmandan ayırmaya uğraşırsa, buna hüsnü zan edilmez. - Namaz kılsa da mı? - Elbette. - Müslüman olduğunu söylese de mi? - Müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, hacca da gitse, bu gibilere "Zındık" denir ki, hiç hüsnü zan edilmez. Bâzı işler vardır ki... Bir gün de sohbetinde; - İslâmiyetin emirlerini yerine getirmek, çok kolaydır, buyurdu. Yalnız kalbi bozuk olanlara güç gelir. Sordular: - Kalb bozukluğundan maksat nedir? - Hasta olmasıdır. Bâzı işler vardır ki, sağlam insanlara kolay, hastalara ise güçtür, öyle değil mi? - Evet efendim. - İşte kalbleri hasta olanlara da ibâdet yapmak güç gelir. - Bu hastalık nedir ki hocam? - İslâmiyete tam inanmamasıdır. İnandım dese de, hakîkî tasdik değil, lâf ile tasdiktir. - Hakîkî inanmanın alâmeti nedir peki? - En açık alâmeti, İslâmiyet yolunda yürümekte kolaylık duymaktır.