Ebu Bekir bin Abdurrahman Sekkaf hazretleri rahime-hullahü teâlâ zamanında birkaç genç, kıra gittiler bir gün. İçki içeceklerdi orada. Ancak tenha bir yeri seçtiler. Zira biliyorlardı fena iş yaptıklarını. Olacak bu ya, tam içki içerlerken, bu zat gördü onları. Ve yaklaşıp sordu: - Gençler! Ne yiyip ne içiyorsunuz? - Hiç, evden öteberi getirdik, onları yiyoruz bey baba. Sonra içki şişelerini gösterip sordu: - Şu şişelerde ne var? - Bal şerbeti. - Nasıl bir şey? Ben de içebilir miyim? Korku sardı gençleri. - Ee, şeyy, tabii buyurun. Ama biraz değişiktir tadı. Hoşunuza gitmeyebilir. Büyük velî; - Olsun, ben her şerbeti severim, buyurdu. Ve ellerinden alıp içti: - Oh! Çok da nefismiş, buyurdu. Gençler birbirlerine bakıştılar. Büyük zat, bu sefer kendisi doldurdu. Ve uzattı o gençlere: - Alın bakalım, siz de için! Gençler, o zatın elinden alıp içtiklerinde şaşkına döndüler. Zira içtikleri 'bal şerbeti'ydi gerçekten. Şarap, "Şerbet" olmuştu bir anda. Bunu görüp, çok duygulandılar. Hemen tövbe ettiler. Ve talebesi olmakla şereflendiler. EN BÜYÜK NİMET Bu zat, bir gün bazı sevdiklerine; - Nimetlerin en büyüğü nedir, biliyor musunuz? diye sordu. Cevaben; - Bilmiyoruz efendim, dediler. Buyurdu ki: - En büyük nimet, hakiki bir "İslâm âlimi"ni tanımak ve Onu sevmektir. - Hikmeti ne efendim? - Çünkü onları seven ve sözlerini dinleyen, hem dünyada rahat eder, hem de ahirette. www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com