Hasan-ı Basrî hazretleri, bir gün, bir dostunun cenâzesine vardı. Definden sonra çok ağladı. Sordular: - Niçin ağlarsınız? Buyurdu ki: - Kardeşlerim! İşte en son varacağımız yer, bu kabir. Buraya hepimiz gireceğiz. Bunu bile bile nasıl günah işleriz? Dinleyenler, gözyaşlarını tutamadılar. GÖZYAŞLARI SEL OLDU... Bir gün de, damda namaz kılıyordu. Secdede ağlamaya başladı. Gözyaşları sel olup, damın kenarından aşağıya aktı. O sırada aşağıdan bir adam geçiyordu. Üzerine damladı. "Acabâ necis midir?" diye merak etti adam. Yukarıya bakıp; - Bu su nedir? Elbisemi yıkamak gerekir mi? diye seslendi. Cevaben; - Yıka o elbiseni. Zîra o su, bir günahkârın gözyaşıdır, buyurdu. "GÜNAHLARIMI ALMIŞ!" Bir gün de, biri gelip; - Efendim, filân kes, sizin gıybetinizi yaptı, diye arz etti. İmâm sordu: - Onun evine niçin gitmiştin? - Yemeğe çağırmıştı efendim. - Neler ikrâm etti? - Çok çeşitli yemekler. - Peki, bu kadar yemeği karnında sakladın da, şu "bir çift söz"ü neden saklayamadın? buyurdu. Ve bir tabağı hurma ile doldurup; - Bunu, o adama götür, buyurdu. İyiliğine karşı hediyemdir. Adam şaşırdı: - Ne iyiliği efendim. Gıybetinizi yaptı. - İyi ya, günahlarımı aldı. Bundan büyük iyilik olur mu? "KIZIMI KİME VEREYİM?" Bir gün de biri gelip; - Efendim, evlenme çağında bir kızım var. İsteyeni çok. Acaba hangisine vereyim? diye sordu. Cevabında; - Allahtan korkana ver, buyurdu. Eğer kızını severse, ne âlâ. Sevmezse, Allahtan korkar da zulmetmez hiç olmazsa.