Bir gün hazret-i Ebû Bekr (radıyallahü anh) Hazret-i Fahr-i âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizle birlikte oturuyorlardı. Bir edebsiz geldi. Ebû Bekr'e dil uzattı. Yakışıksız sözler söyledi. Hakâretler etti. Server-i âlem (aleyhisselâm) bir şey demez, tebessüm ederdi. O edebsiz devam etti. Giderek haddi aştı. O vakit Hazret-i Ebû Bekr (radıyallahü anh) gadaba geldi. Edebsize cevap verdi. Birkaç söz söyledi. Lâkin bu, Efendimize hoş gelmedi. O yeri terk ettiler. Hazreti Ebû Bekr şaşırdı. Ne yapacağını bilemedi. Peşinden koşturdu. Efendimize yetişip; "Yâ Resûlallah! O hayâsız bana karşı edebsizlik ederken sükût buyurup bir şey söylemediniz. Ben cevap verince kalkıp gittiniz. Sebebi nedir" diye sordu. Merak ediyordu. Resûl-i Ekrem; "Yâ Sıddîk! O hayâsız sana dil uzatmaya başlayınca, Hak teâlâ bir melek gönderdi. O edebsizi susturup kovacaktı. Ama sen gadaba gelip de cevap verince, o melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîsin olduğu yerde ben durmam" buyurdu. Hazret-i Sıddîk üzüldü. Ve çok özür diledi. O gün karar aldı. Ağzına taş koyardı. Taş, yedi dirhemdi. Devamlı ağzında tutardı. Bir şey diyecek olsa, düşünür, tefekkür eder, hayırlı olduğunu anlarsa, ağzından taşı çıkarıp o sözü söylerdi. Sonra yerine koyardı. Yedi sene böyle yaptı. > www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com