Büyük velîlerden Abdülhakîm Efendi, bâzan sevdikleriyle birlikte deniz sâhillerine giderdi. Meselâ Rumeli Kavağı'na... Veya Altınkum sâhiline. Bâzan da Beylerbeyi'ne. Vapurun üst ve arka kısmında oturur, karşısına da sevdiği birini oturturdu genellikle. Sebebini sordular bir gün: - Uygunsuz biri gelip oturmasın diye sizi oturtuyorum, buyururdu. Bir gün de Beylerbeyi'ne gidip sâhilin tenhâ bir yerine oturdular. Uzun bir sohbet oldu. Hava çok sıcaktı. Kalktı ve denize girdi mübarek. Evliya denize girer mi? Az ileride kendisini tanıyan biri vardı ki, bu zâtın denize girdiğini görünce, "Evliyâ, hiç denize girer mi?" diye geçirdi içinden. Ama o anda bir sıkıntı, bir darlık girdi kalbine. Ve gitmedi bu sıkıntı ondan. Doktor ilâç, kurtulamıyordu bir türlü. Sonunda tahmin etti sebebini. "Ben o evliyâ zat hakkında yanlış düşündüm" dedi kendi kendine. Mahcûbiyet içinde huzuruna vardı ve özür diledi bu büyük velîden. O gün o darlık gitti. Kurtuldu sıkıntıdan. Şimdi öğrendin mi? Biri de duydu bu büyük velînin ismini. Ve bâzı câmilerde vaaz ettiğini öğrendi . Merak ettiği bâzı dînî meseleler vardı adamın. Onları yazdı bir kâğıda Hepsi "On mesele" idi. Kâğıdı cebine koyup, gitti Bayezit Câmiine. Ve tam karşısında oturdu bu zatın. Abdülhakîm Efendi onu görünce, - Bâzı kimseler, bâzı meseleleri merak eder, buyurup, birer birer îzah etti adamın soracağı on meseleyi. Onuncuyu da bitirince, - Şimdi dersimize devam edelim, buyurdu. Ders bitti nihayet. Abdülhakîm Efendi dışarı çıkarken o kimsenin yanına geldi. Ve ona doğru eğilip; - O on meseleyi şimdi öğrendin mi? diye fısıldadı kulağına. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com