Âdem Nebî, Hazret-i Havvâ ile evlenince, "Nûr-u Muhammedî" Havvâ'ya geçti. Şît doğunca, Şît'e geçti. Şît bülûğ çağına gelince, Cebrâil aleyhisselâm gelip; "Yâ Âdem! Yarın evlâdını topla! Nur için sözleşme yapılacak" dedi. Ertesi gün, yetmiş bin melekle gelip; "Ey Şît! Alnında parlıyan nur, Muhammed aleyhisselâma âittir. Bu nûr'u temiz ve afîf kadınlara teslîm et! Evlâdına da böyle vasiyette bulun" dedi. Şît aleyhisselâm; "Peki, söz veriyorum" dedi. Ve bu sözleşme, bir Cennet ipeğine yazıldı. Melekler şâhid oldular. Nûr-u Muhammedî, temiz alınlardan temiz alınlara geçerek Sâhibine ulaştı. Hazret-i Âdem'in bütün zürriyeti, belinden -ruh olarak- çıktı o gün. Hak teâlâ sordu o ruhlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Bütün ruhlar; "Evet yâ Rabbî!" dediler. Ruhların en nurlusu Fahr-i âlem Efendimizin rûhu idi. Cenâb-ı Hak sordu o rûha: "Yâ Muhammed seni kim yarattı?" "Sen yarattın yâ Rabbî." "Kim terbiye etti?" "Sen terbiye ettin yâ Rabbî." "Senden söz aldım. Elini Hacer-i esved üzerine koy!" buyurdu. Sonra diğer Peygamberlere; "Bu, Abdullahın oğlu Muhammed, benim Peygamberimdir. Onu âhir zamanda gönderirim. Ona îmân edip yardım eder misiniz?" diye sordu. Her Peygamber; "Evet yâ Rabbî!" deyip, ellerini Hacer-i esved'e koydular. Sonra, kıyâmete kadar gelecek olan bütün insanların ruhlarından böyle söz alıp; "Doğru söylüyorsanız bana secde edin!" buyurdu. Bütün ruhlar secdeye kapandılar. Kâfir ve münâfıklar hâriç. > www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com