Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, sülâle-i Resûl'den bir büyük âlim zattır. İlmiyle âmil, büyük bir Velî idi ki, Onu anlatmak için, âcizdir bu kalem. Van'ın "Başkale" ilçesinde dünyaya geldi. Yanında çok âlimler yetişti. Güzel sîmâlı, buğday benizliydi. Nûrlu ve sevimliydi ayrıca. Kaşları, hilâl gibi kabarıktı ve ince. Gözleri, irice görünürdü. Hürmet telkin edici bir vakar sâhibiydi hem. Her hâli islâmiyete uygundu. Onun varlığı, bir "İhsân-ı ilâhî"ydi bu millete. Çok da mütevâzıydı mübarek. "Ben" demezdi aslâ. Kendisine iltifat edilince; - Biz hesaba dâhil değiliz, buyururdu. Sohbetlerinde sık sık; - Bizler hâzır olsak sayılmayız, gâib olsak aranmayız, buyururdu. Halbuki deryâ idi her ilimde. Tasavvufta, büyük "Evliyâ" idi. Bir çok fen adamlarının, hattâ profesörlerin, çözülmez sandıkları çetin meseleleri bir kalemde çözer, aydınlatırdı zihinleri. Bazen de lüzum kalmazdı sormaya. Zira sormadan cevaplardı soracakları meseleyi. Kerâmet göstermekten kaçınırdı. Zîra böyle büyük zatlar, keramet konusunda Allahü tealadan hayâ ederler. Onda, Resûlullahın ahlâkı vardı. Sanki o devirden bu güne yâdigârdı mübarek zat. Misâfiri çok sever, ziyâretlere giderdi. İstanbul'da medfun bulunan en büyük üç evliyâ ki, bunlar Murâd-ı Münzâvî, Mehmed Emîn Tokâdî ve Abdülfettâh-i Akrî hazretleridir. Bu zatları ziyaret ederdi ekseriya. Kabir başında oturur, ruhlarına okur, rûhânî olarak onlarla konuşurdu. Sohbetlerinde; - Tek bir vakit namazım kazâya kalacağına, ölmeyi tercih ederim, buyururdu. Bir gün de: - Bir velî, "Ben" demez. Zîra bunu söylemek için, mevzû bulamaz, buyurdu. Ayrıca; - Hak teâlâ, bir kula îman verdiyse ne ki ona vermedi? Ve Allah bir kula îman vermediyse, ne ki ona verdi? buyururdu sık sık. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com