Behâeddîn Buhârî kuddise sirruh hazretleri anlatıyor: Tasavvufa girdiğim ilk günlerde, sohbet eden iki mümin görseydim, yanlarına sokulup dinlerdim onları. Eğer "âhiret"ten ve "ölüm"den bahsediyorlarsa, ferahlardım. Yok eğer "dünyalık" şeylerden konuşuyorlarsa, terk ederdim o yeri. Bir gün de, "Kumarhâne"ye düştü yolum. Kenarda durup, kumar oynayanları seyre koyuldum. İki kişi vardı ki, kendilerinden geçmiş halde oynuyorlardı. Öyle ki, benim girdiğimi bile fark etmediler. Birisi peş peşe kaybediyor, buna rağmen yine vazgeçmiyordu kumardan. Üzerindeki bütün parasını kaybetti. Sonra diğer dünyalıklarını koydu ortaya. Onları da kaybetti. Dünyalık hiçbir şeyi kalmadığı halde yine devam ediyordu kumara. O kumarbâzın hâli, bana ibret oldu. Kendi kendime; "Demek ki insan, haram şey olsa bile, hırsla devam edebiliyor. Öyleyse ben de Hak yolunda böyle gayret edeyim" diye düşündüm. "Nefsimi ezmek" için, daha bir gayretle çalıştım. Zîra bu yolda "nefse muhâlefet" etmekle ilerleneceğini iyi biliyordum. Velhâsıl bu yolda ne edindimse, "Nefsimle mücâdele" etmekle edindim. Ve şunu iyi anladım ki, kişi, nefsini ayaklar altına almadıkça bu yolda aslâ ilerleyemez. Ve anladım ki, bu nefsi en ziyâde tahrîb eden şey, "İslâmiyete sıkı sarılmak"tır. Bir haramı yapmamak ve bir farzı yapmak, nefsin ezilmesinde çok tesirlidir. Ve her işinde sünnete uymak, "Bir yıllık" riyâzetten, nefsi daha çok tahrîb eder. Velhâsıl şu kâinâtta ne varsa, hepsinden bir fayda gördüm. Ama nefsimden aslâ. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com