Ömer bin Abdülazîz hazretleri son günlerini yaşıyordu ki, kayınbiraderi ziyâretine geldi.
Halîfenin üstündeki gömleği biraz kirlenmiş gördü.
Çok üzüldü!
Kız kardeşini çağırdı.
Ve kendisine;
“Beyinin gömleğini yıka!” dedi.
Az daha oturup gitti.
● ● ●
Ertesi gün geldiğinde, gömleğin yıkanmamış olduğunu gördü.
Çok üzülüp;
“Gömleği yıkamamışsın” dedi.
O, boynunu büktü.
Ve büyük üzüntüyle;
“Şeyy… yıkayacaktım, ama başka gömleği olmadığı için yıkayamadım” dedi.
● ● ●
Kardeşi bunu duydu.
Başladı ağlamaya!
Öyle ki, gözyaşları yanaklarına aktı!
Hâlbuki halkının hayat seviyeleri yüksekti.
Hattâ zekât vermek için fakîr bulmakta zorluk çekiliyordu o devirde.
● ● ●
Ömer bin Abdülazîz hazretlerine, öleceğine yakın;
“Ey Halîfe! Hazîneden kendi ailene bir şeyler vasiyet et” dediler.
Buyurdu ki:
“Hayır bunu yapamam.”
“Neden efendim?” dediler.
Cevâbında;
“Çocuklarım büyüyünce, ya sâlih olurlar, ya da fâsık, günahkâr. Sâlih olurlarsa ne âlâ, Cenâb-ı Hak onlara yardım eder. Eğer fâsık olurlarsa, onların günah işlemesine yardımcı olamam” buyurdu.