Osmânlı'nın altıncı sultânı olan bu zât, Hem bir "fıkıh âlimi", "velî"ydi hem de bizzât. Bindörtyüzdört yılında, "Amasya"da doğmuştur. Ve Osmânlı tahtında otuz yıl oturmuştur. Babası hastalanıp vaktâ ki etti vefât, Onyedi yaşındayken kendisine kaldı taht. Bindörtyüz ellibirde, elli yaşında iken, Âniden hastalanıp, vefât etti şehîden. O vefât ettiğinde, oğlu "İkinci Mehmet", Osmânlı devletine Sultân oldu nihâyet. Küçük yaşta başladı o ilim tahsiline. En seçilmiş hocalar ders verdi kendisine. "Ahmet ibni Arabşah" ve "Molla Fenârî"nin, Terbiyesi altında tahsil gördü o ilkin. Sonra yetiştirildi hem de mâneviyâtta. Bizzât "Emîr Sultân"dan feyiz aldı o hattâ. Tam oniki yaşında, Amasya sancak bey'i, Oldu ve liyâkatla yaptı bu vazîfeyi. Nezâreti altında "Melik İsmail Bey"in, Askerî ve idârî bilgiler etti temin. "Allah adamları"nın katılıp sohbetine, Kavuştu bu zâtların bereket ve feyzine. Gâyet iyi yetişip, kazandı tam liyâkat. Ve Osmânlı tahtına oldu lâyık velîaht. Aşk-ı ilâhî ile tutuştu, yandı kalbi. Ve cihat sevdâsına tutulmuştu hem dahî. Allahın kullarına doğru yolu göstermek, Maksadıyle çalışıp, râhatı eyledi terk. Hem "Börklüce Mustafa" çıkardığında isyân, Vâli bulunuyordu Amasya'da o zaman. Derhâl Vezîr-i âzam "Bâyezid Paşa" ile, Gidip yakaladılar onu aşîretiyle Ona, "Dede Sultân" da denirdi o zamanlar. Bilmeden aldanmıştı ona pek çok insanlar. Onu, hârikulâde, çok büyük bir zât gibi, Görüyorlardı hattâ büyük kudret sâhibi. O, müritleri ile "Selçuk"a götürüldü. Ve onların gözleri önünde öldürüldü. Ölürken, müritleri "Yetiş yâ Dede Sultân!" Diyerek feryat figan ederlerdi o zaman. Ona karşı bir inanç taşırlardı ki hattâ, Güyâ o, hiç ölmeyip, olurmuş hep hayatta. Bir başka fesatçı da var idi ki o zaman, Ona da, "Torlak Kemâl" diyordu coğu insan. O dahî Manisa'da derhal yakalanarak, Cezâlandırılmıştı ânında asılarak. Biri dahî vardı ki "Şeyh Bedreddîn" adında, Çelebi Sultân Mehmet, astırmıştı onu da.