Orhan Bey'in, Bursa'yı fethinden hemen sonra, Arttı "Osmân Gâzi"nin hastalığı o sıra. Şeyh Edebâli'nin ve hanımı Mâl Hâtun'un, Vefâtı da, arttırdı hastalığını onun. Daha şiddetlenince hastalığı nihâyet, Oğlu "Orhan Gâzi"ye eyledi bir vasiyyet. İşbu vasiyyetnâme, onun, "İslâmiyyet"e, Sevgi ve saygısını gösteriyor elbette. Yine Türk milletinin huzur ve dirliğini, Gösteriyor açıkça ne çok istediğini. Hem "İnsan hakları"na, ne kadar da gönülden, Bağlı olduğunu da gösteriyor o günden. Bu vasiyyetnâmede, Osmân Bey, özellikle, Şöyle buyurmaktadır oğlu Orhan Gâzi'ye: (Allahü teâlânın emrine karşı olan, Bir iş işlemiyesin ey oğlum hiçbir zaman. Bilmediğin bir husus olursa yine senin, İslâm âlimlerinden sorup da öğrenesin. Kim itâat ederse sana bu memlekette, Sen de, o kimseleri hoş tutasın elbette. Askerine eyle ki çokça in'am ve ihsân, İyilik ve ihsânın kulcağızıdır insan. Zâlim olma, âlemi şenlendir adâletle. Cihadı terk etmeyip, şâd et beni gâyetle. İslâm âlimlerine eyle ki tam riâyet, Devletin işleri de nizâm bulsun nihâyet. Nerde bir ilim ehli duyarsan, rağbet eyle. İkbâl ve hilim ile yaklaş o kimselere. Askerinle, malınla gururlanıp da sakın, İslâm ulemâsından uzak bulunmayasın. Mesleğimiz, uymaktır Allah ve Resûlü'ne. Maksadımız, hizmettir yüce islâm dînine. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik değildir. Sana da, böyle yapmak lâyık ve münâsiptir. İhsan ve ikrâm eyle dâimâ ahâliye. Memleket işlerini noksansız icrâ eyle. Sana son vasiyyetim, böyledir işte oğlum. Hepinizi Allaha emânet ediyorum.) Osmânlı sultânları, "altıyüz sene" kadar, Bu vasiyyetnâmeye pek candan sarıldılar. Yâni bütün sultânlar, buna kesin uymuştur. Bu, onlara, değişmez "Anayasa" olmuştur. "Osmân Gâzi", binüçyüz yirmialtı yılında, Göçtü dâr-ı bekâya "Söğüt" kasabasında. Mezarı, Bursa'daki "Gümüşlü Kümbet"tedir. Sevenler, akın akın ziyâret etmektedir. Oğlu "Orhan Bey" geçti ondan sonra yerine. Hizmet etti o dahî dînine, milletine.