"Murat Hüdâvendigâr", Kosova meydanında, İkiyüzkırkbin kâfir görünce karşısında, Biraz endişelenip, meclisini topladı. Ve komutanlarıyla bir istişâre yaptı. "Şehzâde Bâyezid" ki, oğlu idi kendinin. İşbu endişesini, söyledi ona ilkin. Dedi: (Ey ciğerparem bu kâfirle savaşmak, Hakkında ne diyorsun, ne gibi tedbîr alsak? Bu leşkeri, bu kadar tasavvur etmiyordum. Bizim askerimizle bî-kıyasdır ey oğlum. Ordumuzun önüne, acep deve tutsak mı? Yoksa şöyle yüz yüze, teke tek vuruşsak mı?) Şehzâde Bâyezid de şöyle dedi cevâben: (Hünkârımın fikrine bir tedbîr diyemem ben. Ama şöyle münâsip gelir ki bu âcize, Nice yıldır kâfirle cenk ederiz yüz yüze. Ama hiç önümüzde olmadı deve tutmak. Ne lâzım gelir acep şimdi dahî tutmasak. Ne kadar çok olsa da askeri bu küffârın, Bizimle berâberdir inâyeti Allahın. Bir inâyet olursa eğer Hak teâlâdan, Yalnızca ben gelirim bu küffârın hakkından. Şimdiye dek her cenkte biz olduk hep muzaffer. Gam yeme, bu cenkte de bizimdir yine zafer. Ben şahsen, hiç bu babta endişe etmiyorum. Rabbimizin yardımı bizimledir diyorum. Eğer biz öldürürsek, gâzi olup döneriz. Biz ölürsek, şehitlik rütbesine ereriz.) Murat Hüdâvendigâr, Bâyezid'i dinledi. Ardından Çandarlı'ya, (Sen ne diyorsun?) dedi. Çandarlı Ali Paşa, dedi: (Devletlü hünkâr! Gazâda, aza çoğa edilmez ki îtibâr. Kâfirin azı çoğu fark etmez bizim için. Allaha sığınmamız, esâsıdır bu işin. Kâfirlerin askeri olsa da kalabalık, Elbette Allah bize gösterir bir kolaylık. Şu uzun ömrümüzde, biz olduk hep muzaffer. Ümit ediyorum ki, bizimdir yine zafer. Kemâl-i kereminden midir ki, cenâb-ı Hak, Bunca ehl-i islâmı, kâfirle ede helak?) Murat Hüdâvendigâr, onu da dinleyince, En sonunda şöyle bir karar aldı hemence: (Okçular öne geçip, durmadan ok yağdıra. Arkasından gâziler, "Allah!" deyip saldıra. Bu gazânın sonunda, ya taht ola, ya da baht. İnşallah bu gazâda şehid düşer bu Murat. Şu uzunca ömrümde nice gazâlar ettim. Düşüp şehid olmaktır bu son cenkte niyetim...