Bir gün, Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri talebeyle sohbet ediyordu ki, ihtiyâr bir kimse geldi bu zâtın huzûruna. Ancak inanmıyordu büyüklüğüne. Talebesi arasında iken; - Bu hocanın halleri rahmânî mi, yoksa şeytânî midir? dedi. Hem bunun ilmi var mı bakalım? Bu sözler talebeyi çok üzdü hâliyle. Büyük velî de müteessir olmuştu. Hiddetle dönüp, sert bir nazar etti ona. O anda yere yıkılıp, çırpınmaya başladı yaşlı adam. Anlamıştı "Sert kaya"ya çarptığını. - Ne olur, Allah için affet, diyordu yerde çırpınırken. Merhamet etti yine. Elini uzatıp, kaldırdı onu yerden. Hiçbir şey olmamıştı sanki. Ellerine kapanıp, talebesi olmakla şereflendi. NİÇİN SUSTUNUZ? Bir gün de şunu anlattı sevdiklerine: Resûlullah Efendimiz "aleyhisselâm" bir gün bir kabîleye vardı. Yahûdîler toplanmış, Tevrât okuyorlardı. Resûlullah gelince, okumayı kestiler. Efendimiz sordu: - Niçin sustunuz? Kimseden ses çıkmıyordu. Nur yüzlü bir ihtiyar ayağa kalktı. - Ben söyleyeyim mi? - Peki söyle bakalım! - Tevrât'ta, "âhir zaman Peygamberi"nin üstün vasıflarını okuyorlardı. Siz gelince sustular. Sevgili Peygamberimiz; - Kaldıkları yerden sen oku! buyurdu. İhtiyar okumaya başladı. Ancak okurken, göz altından "Resûlullah Efendimizi" süzüyordu gizlice. O sayfayı bitirince dayanamadı artık. Efendimize sevgi ve saygıyla bakıp; - Vallahi o zât sensin! deyiverdi. Sonra,"Kelime-i Şehâdet"i okuyup teslim etti rûhunu. Ne güzel son! > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com