"Ahmed-i Bedevî"nin sevdiği biri vardı. Adı, "Şeyh Rekin" olup, buğday alıp satardı. Bir gün onu çağırıp, buyurdu ki: (Ey Rekin! Buğday alıp satmaktır mâdem ki işin senin, Bana ilhâm oldu ki, çok değil, az ilerde, Gâyet büyük bir "Kıtlık" olacaktır bu yerde. Şimdi sen, bol miktarda buğday al ve biriktir. O zaman, insanlara faydan olsa gerektir. Hem ucuza satarak, alırsın hayır duâ. Hem de zengin olursun, maddeten bundan daha.) "Peki efendim" deyip, öpüverdi elini. Söz dinleyip ve aynen yaptı bu dediğini. Çok buğday satın alıp, doldurdu anbarlara. Bir "Kıtlık" vâki oldu hakîkaten o ara. Elindeki buğdayı, satarak bu şeyh Rekin, Hem hayır duâ aldı, hem de çok oldu zengin. Sonra da, hacca gitmek ve Resûlü ziyâret, Husûsunda, içine geldi arzu ve gayret. "Ahmed-i Bedevî"ye gelerek bunun için, İsteğini arz edip, bu bâbta aldı izin. O an gördü duvarda, ona âit "Abâ"yı. Bereketlenmek için, arzu etti almayı. Lâkin o buyurdu ki: (Pekâlâ, al istersen. Fakat çok üzülürsün, yollarda kaybedersen.) Dedi ki: (Ey efendim, kaybetmem onu aslâ. İhtimâm gösteririm herşeyden daha fazla.) Sonra onu alarak, sefere çıktı artık. Hacdan sonra "Abâ"yı kaybetti bir aralık. Perîşân vaziyette döndü memleketine. "Ahmed-i Bedevî"nin yanına geldi yine. Lâkin hayret içinde kala kaldı hâsılı. Zîrâ "Abâ", duvarda duruyordu asılı. Seyyid Ahmed Bedevî buyurdu ki: (Ey Rekin! Abâyı görünce mi, şaşırıp hayret ettin?) O, boynunu bükerek, mahcûb oldu bir hayli. O günlerde o yere, geldi zâlim bir vâlî. Ona adam gönderip, dedi ki: (Bu diyârda, Yalnız sende zâhire var imiş bol miktarda. Gönderdiğim adamla, gönder ki bana dahî, Yoksa, zorla almayı ben bilirim Vallahi.) Rekin, geldi "Ahmed-i Bedevî"nin yanına. Vâlînin dediğini, nakletti aynen ona. O buyurdu: (Vâlîye, de ki "Yoktur zâhirem. Ve hattâ tek bir buğday tânesi kalmadı hem.") Vâlînin adamına, gidip dedi bunları. O ise, inanmayıp gelip açtı anbarı. Gördü ki, hakîkaten anbar "boş" tamâmiyle. Hattâ o zâhireden görmedi tâne bile.