"Ahmed-i Bedevî"nin, çoktu kerâmetleri. Herbiri anlatılsa, doldurur çok ciltleri. Bir gün, onun kabrinin yakınında, insanlar, Elleri kelepçeli birine rastladılar. Şaşkın bir vaziyette bakardı etrâfına. Yaklaşıp, bu hâlini sordular derhal ona. Dedi ki: (Gitmiş idim küffâr memleketine. Bir işimi halledip, dönecektim ki yine, Beni "Esir" alarak, kelepçeye vurdular. Türlü eziyetlere olmuştum hem giriftâr. "Ahmed-i Bedevî"yi hâtırlıyarak birden, Hemen imdât istedim rûhâniyetlerinden. Henüz istemiştim ki ondan yardım ve imdât, Baktım, yanıbaşımda duruyor "nûrlu bir zât". Ve mübârek eliyle, tuttu benim elimi. Sonra baktım, burada buluverdim kendimi.) Bir gün de, yine böyle "Sâlim" adında biri, Şöyle anlatmaktadır başından geçenleri: (Küffâr memleketinde "Esir" idim bir zaman. Bir nöbetçi asker de, beklerdi beni her an. Bu asker, birisinden duymuş ki "Müslümânlar, Darda ve sıkıntıda kaldıkları zamanlar, Yardım talep edermiş bir velînin rûhundan. O gelip, kurtarırmış onları bu durumdan. Bilhassa "Seyyid Ahmed" isminde bir evliyâ, Çok yardım ediyormuş onlara ekseriyâ." O asker, bunu duyup telâşlanmış ki birden, Ben de yardım isterim Ahmed-i Bedevî'den. Bu yüzden soktu beni bir sandığın içine. Kilitleyip, kendi de uzandı üzerine. Ben, o sandık içinde, dedim: "Yâ Seyyid Ahmed! Allahın izni ile yetiş, bana yardım et." "Seyyid Ahmed" ismini alır almaz ağzıma, Bir de baktım, bir anda yetişti imdâdıma. Sandığı, üstündeki nöbetçi asker ile, Birlikte, alıp koydu bilinmiyen bir yere. Çıkardı sonra beni o sandığın içinden. Sonra baktım, bir anda, kayboldu kendi birden. Etrâftan toplanan halk dediler ki. "Burası, Tam iki aylık yoldur, Mısır ile arası." Asker bunu duyunca, o da döndü şaşkına. Dedi. "Neler oluyor, söyle Allah aşkına." Dedim ki. "Bak kardeşim, Allah dostu velîler, Darda kalan kullara böyle yardım ederler. Ben, "Ahmed Bedevî"ye hâlimi eyledim arz. Gelip, senin elinden eyledi beni halâs." Asker beni dinleyip, insâfa geldi o an. "Şehâdet"i söyleyip eyledi o da îmân.