Siirt evliyâsından Şeyh-i Türkî hazretlerine, bir gün bir sevdiği gelerek; - Efendim, son nefesimin nasıl olacağını çok merak ediyor, bunun için üzülüyorum, dedi. Cevabında; - Bu üzüntüden hiç kimse kurtulamamıştır, buyurdu. Allah adamları, din büyükleri, "Son nefes" korkusuyla ömür boyu ağlamışlardır. O kişi; - Bir de, ibâdetlerimin kabul olacağını ümit etmediğim için ibâdet yapmakta bâzan gevşek davranıyorum, dedi. Buna cevaben; - Olmaz, buyurdu. Biz kuluz. Kabul olacağını bilsek de, bilmesek de, ibâdet yapmalı ve peşinden istiğfâr edip kabul olması için yalvarmalıyız. - İbadet yapınca da mı istiğfar edeceğiz hocam? - Elbette. Büyüklerimiz; "Günahınıza bir tövbe ederseniz, ibâdetlerinize bin tövbe ediniz!" buyurmuşlardır. - Hikmeti ne acaba? - Böyle yaparsak, ibâdetimizin kabul olma ihtimâli artar. Mümin, mümini görünce Bir gün de bir talebesi; - Hocam, duânın kabul olacağı anlar var mıdır? diye sordu. Cevaben; - Elbette, buyurdu. Farz namazlardan sonra, Kâbe-i şerîfi ilk görünce ve mümin mümini görünce yapılan duâlar kabul olur. Onun için müminle karşılaşınca selâm veriyoruz. - Neden hocam? - Çünkü "Selâmün aleyküm" en büyük duâdır evlâdım. Mânâsı; "Allahü teâlâ sana dünyâda ve âhirette selâmet, iyilik versin" demektir. "Ben yaptım" demeyin! Bir gün de, talebesiyle sohbet ederken; - 'Mim'li konuşmak nefsânîdir, buyurdu. Ve izah etti bunu: - Yâni hiçbir hususta "Ben yaptı(m), ben etti(m)" demeyin. Hattâ dîne hizmet etseniz bile. - Hikmeti ne? dediler. - Çünkü cenâb-ı Hak, kendi dînini kendisi yayıyor. Sizi de bu şerefli hizmete vesîle kılmış. Siz bu hizmetle şerefleniyorsunuz. Bunun için çok sevinip şükredin ki, elinizden çıkmasın. Zîra bu, herkese nasîb olmayan bir nîmettir. > E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com