Türkistan velilerinden Sa’düddin-i Kaşgari hazretlerinin bir talebesi anlatır:
Sa'düddin hazretlerine yeni talebe olmuştum. Bir gün bana, diğer derslere ara verip, “tasavvuf” üzerinde çalışmamı emrettiler.
"Başüstüne" dedim.
Diğer dersleri bıraktım.
Kendimi tasavvufa verdim. Fakat o sıralarda “hadis” ilmi üzerinde bir hocadan ders alıyordum.
Kendi kendime;
“Hadis ilmini okumak, herhâlde hocamın bu emri dışındadır, bunu öğrenebilirim” dedim.
İçimden böyle geçti...
Kitabı bitireyim dedim.
Ve o hocaya gitmek üzere evimden çıktım. Lâkin daha kapıdan çıkar çıkmaz, sanki ayaklarıma kalın zincirlerle büyük bir “ağırlık” bağlamışlardı.
Adım atamıyordum.
Ayağım kalkmıyordu.
Ter içinde kaldım.
Ayaklarımı sürüye sürüye yürümeye başladım. Yolda bir köprü vardı. Oraya yaklaşırken şiddetli bir “fırtına” çıktı, başımdan takkemi alıp götürdü... Gözüme kum tanecikleri kaçtı.
Dehşet içinde kaldım!
Gitmekten vazgeçtim.
Ve geri döndüm.
Geri döner dönmez fırtına kesildi, ayaklarımdaki “ağırlık” kayboldu ve başımdan uçup giden “takkem” önüme geldi. Anladım ki bu iş hocamın emrine muhaliftir.
Hatamı anladım...
Pişman oldum.
Ve hocama vardım. Beni görünce gülümseyerek “Söz dinleyen kurtulur” buyurdular.