Ahmed Mekkî Efendi âlim ve velî idi.
Kabr-i şerîfi, Ankara'nın Bağlum nahiyesinde, babası Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin yakınındadır.
Tevâzûundan müftülük koltuğuna oturmaz, kenardaki sandalyelere otururdu.
Sevdikleri merak ederlerdi.
Ve hikmetini sorarlardı.
O, hep aynı cevâbı verir;
“Ben, bu makâma lâyık değilim” derdi.
Hâlbuki onun gibi büyük âlim yoktu o devirde.
Bir gün Ahmed Mekkî Efendi yine kenardaki sandalyelerde otururken içeri bir adam giriyor.
Sağa sola bakınıyor.
Müftü koltuğunu boş görünce;
“Müftü Efendi yok mu?” diyor.
Ahmed Mekkî Efendi diyor ki:
“Müftüyü ne yapacaksın?”
“Dînî bir mesele soracaktım.”
“Bize sorabilirsin.”
“Hayır, size sormam.”
“Sen sor, biliyorsak söyleriz.”
Adamın canı sıkılıyor.
Ve o kızgınlıkla:
“Bu, dînî meseledir, onun için Müftüye soracağım. Müftü ne zaman gelecek?” diyor.
Ahmet Mekkî Efendi o zaman mecbûr kalıyor ve:
“Adam kıtlığında müftü benim” buyuruyor.
Adam suâlini soruyor.
Cevâbını alıyor.
Ve huzûr içinde ayrılıp gidiyor.