Ubeydullah-ı Ahrâr

A -
A +

"Rüyâda okuduk ya!" "Ubeydullah-ı Ahrâr", bâzı talebesiyle, Bir yere giderlerken ziyâret gâyesiyle, Kâğıt kalem istedi, talebenin birinden, "Ebû Saîd" yazdı ve cebine koydu hemen. Sonra da, bir "Fâtiha" okudu onun için. Hiç kimse, hikmetini anlamadı bu işin. Bir tânesi sordu ki: (Efendim, az önce siz, Ebû Saîd ismini, ne için kaydettiniz?) Buyurdu ki: (Bu, öyle birinin ismidir ki, Çok yakında, o olur bu yerlerin meliki. Semerkant, Horasan ve Taşkent'i de alarak, Bütün bu bölgelere, hükmeder tam olarak.) Fazla geçmemişti ki o günden îtibâren, "Ebû Saîd"in ismi, yükseldi hakîkaten. Meğer "Ebû Saîd" de, o günün sabahında, Evliyâdan birini görmüştü rüyâsında. O velî, kendisine dedi: (Yâ Ebâ Saîd! Ubeydullah Ahrâr'ın, sohbetine sen de git. Bak, o senin ismini yazıp koydu cebine. Ve Fâtiha okudu sırf senin nusretine. Bu devrin kutbu odur, Taşkent'tedir hem şu an. Koş onun hizmetine, geçirme daha zaman.) Uyanınca gördü ki, tutulmuş kendisine. Ve o gün yola çıktı, Taşkent memleketine. Varınca, ahâliden sordu onun evini. Ve öğrendi onlardan, nereye gittiğini. Daha sonra, atını koşturdu o tarafa. Onun muhabbetiyle yanıyordu âdetâ. Bu aşk ve heyecânla, koşturdu o gün atı. Ve nihâyet yetişip, gördü o "Velî zât"ı. "Ubeydullah Ahrâr"ı görür görmez o bizzât, Dedi ki: (İşte budur, rüyâda gördüğüm zât. Odur benim ismimi yazıp cebine koyan. Ve odur, benim için bir Fâtiha okuyan.) Attan inip, hürmetle gidiverdi yanına. Ve attı kendisini, mübârek ayağına. Bu görüşmeden sonra, o gitti diyârına. Hayli asker toplanıp, birikti etrâfına. "Semerkant'ı fethetmek" gâyesiyle tekrardan, Gelip himmet istedi, "Ubeydullah Ahrâr"dan. Buyurdu ki: (Bu işte, nedir maksat ve niyet? Eğer Allah içinse, erişir yardım, medet.) "Ubeydullah Ahrâr"ın himmet ve duâsıyla, Semerkant üzerine yürüdü ordusuyla. Bir ara, "Ebû Saîd" baktı ki cenk gününde, "Ubeydullah Ahrâr" da gider ordu önünde. Ondan kuvvet alarak, verdi bir "Hücûm!" emri, İki saat içinde, fetheyledi o yeri.