Ubeydullah-ı Ahrâr

A -
A +

İşlerin iyisi... "Ubeydullah-ı Ahrâr", buyurdu ki bir kere: (İnsan, hiç gitmemeli bilmediği bir yere. Hakdan gayri her şeyden, yüz çevirip müslümân, Allahü teâlâya dönmelidir her zaman. Bularak gönül ehli bir "İslâm âlimi"ni, Onun rehberliğinde, düzeltmeli hâlini. "Bâyezid-i Bistâmî", bir gün sabah dersine, Başlarken, bir durgunluk gelmişti kendisine. Toparlıyamıyordu o bir türlü zihnini. Anladı hemen sonra, bu hâlin sebebini. Buyurdu: (Bir yabancı var bugün içimizde. Söyleyin, bulunmasın bizim meclisimizde.) Talebeler bakınıp, kimseyi görmediler, (Efendim, içimizde yabancı yok) dediler. Buyurdu: (Öyle ise, bakın da, bu arada, Yabancıya âit bir eşyâ var mı burada?) Talebeler, dergâhta her tarafa baktılar. Gördüler ki, bir yerde bir yabancı "Asâ" var. Gelip haber verince, bunu kendilerine, O "Asâ"yı çıkartıp, devam etti dersine. "Ubeydullah Ahrâr"ın bir sohbetinde dahî, Yine aynı şekilde, olmuştu böyle vâkî. Talebesinden biri, fâsıklardan birinin, Gömleğini giyerek, sohbete geldi o gün. O zaman buyurdu ki Ubeydullah-ı Ahrâr: (Bu gün meclisimizde, yabancı bir koku var.) Bakındı talebeler, "Bu yabancı kim?" diye. O zaman üstâdları döndü o talebeye. Buyurdu ki: (O koku, senden geliyor oğlum. Bir fâsığın gömleği sende var sanıyorum.) O talebe, dışarı çıktı hemen odadan. Gömleğini değişip, avdet etti tekrardan. O zaman o büyük zât, huzûru kalple yine, Gâyet rahat olarak, devam etti dersine. Bir gün de buyurdu ki: ("Namâz", dinde direktir. Zîrâ "müslümân" demek, sanki "Namâz" demektir. İşin başı "Namâz"dır, mü'mindir namâz kılan. Eğer kılmıyor ise, şüphelidir o zaman. Hiç özrü olmaksızın, sırf tenbellik ederek, Beş vakit farz namâzdan, kazâya kalsa bir tek, Azâbı çetin olup, "Cehennemde yanmak"tır. Zîrâ Rabbin emrini, bu, hafife almaktır. Acele kazâ etmek lâzımdır o namâzı. Yoksa, zaman geçtikçe, kat kat artar cezâsı. Yâni o farz namâzı, kazâ edecek kadar, Sonra boş ve müsâit geçtikçe dakîkalar, Ateşte yanacağı müddet de çoğalır hep. Öyleyse kul Rabbinden, etmeli hayâ, edeb.