Zannederim ki! "Ubeydullah-ı Ahrâr", Hakkın velî kuluydu. Kalbi, Hak teâlânın aşkıyla yanıyordu. Kendisi anlatıyor: Mektebe gidiyordum. Lâkin Hak teâlâyı, bir an unutmuyordum. Öyle zannederdim ki, herkes de, benim gibi, Aslâ gâfil olmayıp, hiç unutmaz Rabbini. Bir gün hava soğuktu, mektebe gider iken, Ayağım, bir "çamur"a batıverdi âniden. Çamurdan kurtulmaya uğraşırken o ara, Pabuçum, ayağımdan batıverdi çamura. Ben, o zaman bir müddet, gâfil oldum Allahtan. Zîrâ pabuçlarımı düşündüm kısa bir an. Karşıda, köylü bir genç, çift sürerdi tarlada. Düşündüm: "Onun kalbi, gâfil değil şu anda. O çiftçi, bir an bile Rabbini unutmazken, Ben nasıl gâfil oldum, biraz çamur yüzünden." Pek fazla üzülmüştüm, ben böyle düşünerek. Ağladım hüngür hüngür, gözyaşları dökerek. Zîrâ zannederdim ki, şimdi bütün insanlar, Allahtan bir an bile, aslâ gâfil olmazlar. Bülûğ yaşıma kadar, hep böyle zannederdim. Herkese, bu şekilde, hep hüsnü zan ederdim. Sonradan anladım ki, meğer böyle değilmiş. Bâzı seçkin kullara, nasîb olurmuş bu iş. Yine bir gün çocukken, rüyâda gördüm ki ben, "Îsâ aleyhisselâm", yanımda otururken, Başımı okşayarak, buyurdu ki: (Evlâdım! Senin yetişmen için, edeceğim ben yardım.) Rüyâmı anlatınca, âlimler dediler ki: (O, ölüyü dirilten bir Nebî elbette ki. Mâdem Îsâ Peygamber seni yetiştirecek, Öyleyse bu hasletten, sana da verilecek. Yâni o dirilttiyse şu ölmüş bedenleri, Sen de dirilteceksin, ölü olan kalpleri.) Ubeydullah-ı Ahrâr buyurdu: (Ey insanlar! Bilin ki, önümüzde gâyet çetin günler var. Âhirette herkese suâl ve hesap vardır. Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmaktadır: "Nasıl ki, sürüsünden mes'ûl ise bir çoban, Siz dahî mes'ûlsünüz, çoluk çocuğunuzdan". Ayrıca, "İhlâs" ile yapın ki her ameli, Mahşerde, onlar size olsunlar fâideli. Rabbimiz buyurur ki: "Siz, ibâdetinize, Riyâ sokmaz iseniz, azap yapmam ben size." Yâni tam ihlâs ile, yapılırsa ibâdet, Hak teâlâ o kula, hiç azâb etmez elbet.