Hamza Baba, Rumeli fâtihlerindendir. Edirne'de yaşar Ziraatle uğraşır. Her sene mahsulü toplayınca, hemen hesaplayıp "Uşrunu" verir. Ama diğer insanların yoktur böyle bir dertleri. Îkaz etse de, dikkate almazlar. Olacak bu ya, bir gün "Yangın" çıkar o havâlide. Ne kadar bahçe varsa, hepsi yanar, kül olur. Sadece Hamza Baba'nın bahçesi kurtulur bu yangından. Bir tek ağaç bile yanmaz o bahçede. Bu hâdise, ibret olur diğerlerine. Akıllanırlar. "Hamza Baba" gibi, uşurlarını hesaplar, verirler muntazaman. Ee, ne demiş büyükler: "Bir musîbet, bin nasîhatten evlâdır." O devirde bir genç, Edirne'ye gitmek için yola çıkar. Mevsim, kış ve soğuktur. Bir müddet sonra "bir tipi"dir başlar. Sonra şiddetlenir. Öyle olur ki, bir metre ilerisi görünmez olur. Delikanlı çâresizdir. Açar ellerini; "Yâ Rabbî, sevdiğin bir kulunu bana yardımcı gönder!" diye yalvarır. O anda "bir atlı" belirir önünde. "Nur yüzlü bir ihtiyar"dır bu. Sorar gence: - Ne o evlât! Yolunu mu şaşırdın? - Evet baba! - Atla terkiye! der ve sürer atını. Biraz sonra; - Haydi in! der. Ve kaybolur gözden. Genç adam bir bakar ki, Edirne'ye gelmiştir. İyi de, kimdi o zat? O, bunu düşünürken, karşısında "nur yüzlü bir ihtiyar"ı görür. Evet bu, Odur. Tâ kendisi. Sarılır ellerine. "Hamza Baba" kulağına eğilip; - Evlât! Sakla bu sırrı. Kimseye söyleme! der. Genç, o gün girer bu zâtın hizmetine. Hayatı değişir. Ahlâkı güzelleşir. Dünyâsı da kurtulur, âhireti de. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com