Zaman-ı saadette, Rekâne adında bir müşrik vardı ki, gayet iri cüsseli bir pehlivandı. Sırtını yere getiren yoktu o havâlide. Bu, bir gün sahrâda koyunlarını otlatıyordu ki, uzaktan "Peygamber Efendimiz"i gördü birden. Ve kibirle seslendi: - Halkı Lât ve Uzzâ'dan ayıran sen misin? Efendimiz, büyük bir vakarla cevap verdiler: - Evet, benim! Rekâne yaklaşıp, bir teklifte bulundu Efendimize: - Gel, şurada güreşelim. Bakalım hangimizin tanrısı, ona yardım edecek? Resûlullah Efendimiz; - Olur, güreşelim! buyurdular. Rekâne kendine çok güveniyordu. Ancak Resûlullah Efendimiz, Rekâne'yi bir hamlede kaldırıp vurdu yere. Rekâne güçlükle kalktı yerden: - Bu olmadı, bir daha güreşelim. Efendimiz; - Olur! buyurdu. Ve onu bir daha kaldırıp yere vurdu. Rekâne perîşandı: Zorlukla kalktı yerden: - Bu da olmadı, tekrar güreşelim! - Olur, güreşelim! Yine tutuştular. Netîce aynıydı... Rekâne, çarpılmıştı âdeta. Mecbûren kabul etti yenilgiyi: - Tamam, sen kazandın. Yalnız şehre inince halka ne diyeceksin? - Doğrusu neyse onu derim. - Doğruyu demesen olmaz mı? - Olmaz, çünkü ben Peygamberim. Doğru söylemekle emrolundum. - Yâ Muhammed! Sen beni Peygamberlik gücünle yendin. Sürümden otuz koyun vereyim, mükâfatı bu olsun. Efendimiz istemediler: - Koyunu ne yapayım. - Peki ne istiyorsun? - Îman et de kurtul Cehennemden. - Ederim, ama bir mûcize göster bana. Efendimiz yakındaki bir ağaca seslendiler: - Ey ağaç, ben kimim? Ses geldi ağaçtan: - Sen Allahın kulu ve Peygamberisin! Rekâne bunu görüp, îman etti hemen. Ve kurtardı kendisini Cehennemden. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com