Allah adamlarından, çok büyük bir evliyâ. Gazne'nin, "Çerh" köyünde teşrîf etti dünyâya Çeşitli âlimlerden okuyup, en nihâyet, Zâhirî ilimlerde, aldı mutlak icâzet. Dönmek üzereydi ki sonra memleketine, "Bahaddîn Buhârî"nin tutuldu sevgisine. Onu görmek arzusu, öyle kuvvetlendi ki, "Görünmez bir bağ" ile, çekildi ona sanki. Tehir etti dönmeyi, "Bir hikmet vardır" diye. Gitti büyük şevk ile "Bahaddîn Buhârî"ye. İçeriye girince, buyurdu ki bâhusus: (Tam dönecek zaman mı, bize geliyorsunuz?) Dedi ki: (Ey efendim, seviyorum sizi ben. Siz, çok büyük zâtsınız, biliyorum yakînen.) Buyurdu ki: (Yanılma olabilir teşhîste.) Dedi ki: (Resûlullah buyurdu ki hadîste: "Hak teâlâ sever ve seçerse birisini, Kulların kalbine de, düşürür sevgisini.") Behâeddîn Buhârî, tebessüm eyledi ve, Sonra, "Biz Azîzânız" buyurdu kendisine. Bu "Azîzân" sözünü, işitince o zâttan, Gördüğü bir rüyâyı, hâtırladı o zaman. Şöyle ki, rüyâsında denilmişti ki ona: (Ey Yâkub, sen de gidip tâbi ol Azîzân'a.) Ona karşı sevgisi, oldu daha ziyâde. Sonra da, gitmek için istedi müsaade. Dedi ki: (Ey efendim, gidiyorum ve lâkin, Çâre nedir, sizleri çok hâtırlamam için.) Çıkarıp verdi ona, mübârek "Takkesi"ni. Buyurdu: (Kullandıkça, hâtırlarsın hep beni.) Ellerini öperek, ayrıldı huzûrundan. Lâkin memleketine, henüz vâsıl olmadan, O zâtın muhabbeti, set oldu gitmesine. Yarı yoldan dönerek, huzûra geldi yine. Dedi: (Yoldan çevirdi, beni muhabbetiniz. Lütfen kabûl edin de, olayım talebeniz.) Buyurdu ki: (Bu işe, büyükler verir karar. Bakalım ki, bu gece bize ne buyururlar? Eğer kabûl ederse sizi büyüklerimiz, Bu gece belli olur, biz de kabûl ederiz.) Yâkub-i Çerhî der ki: (Çıktım başım önümde. Böyle çetin bir gece, geçirmedim ömrümde. "Kabûl edecekler mi acep bu bîçâreyi?" Diye düşünerekten, zor geçirdim geceyi. O sabah namâzını, kılar kılmaz berâber, Buyurdu ki: (Ey Yâkub, müjde, kabûl ettiler.) Böylece hizmetine girdim bu büyük zâtın. Çıkardı zirvesine, beni her kemâlâtın.)