Hindistan evliyâsından Sıbgatullah Bervecî hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Peygamber Efendimiz, Eshâbiyle bir bahçede yemek yerken bir cariye geldi yanlarına. Harpte esir alınan kadın kölelere "cariye" denirdi. Kadın köle yâni. Bu kadın, Efendimizin önüne geldi ve edebsizlik ederek; - O yediğinden bana da ver, deyiverdi. Resûlullahın "Hayır" dedikleri pek vâki değildir. Onun için önündeki yemekten bir lokma alıp, uzattılar kadına. Lâkin o, daha da ileri giderek; - Hayır, onu istemiyorum, dedi. - Ya ne istiyorsun? - Ağzında çiğnediğinden istiyorum. Efendimiz yine kırmayıp, istediğini verdiler. Kadın, o lokmayı yer yemez hâlinde bir değişiklik oldu. O edebsiz hâli gidip, mahcûbiyet kapladı yüzünü. Yaptığına pişman oldu. Utandı, sıkıldı, ter bastı vücudunu. Önüne bakarak süratle uzaklaştı oradan. O günden sonra "Edeb" ve "Hayâ" timsâli bir hanım oldu. Öyle ki, herkes hâline imreniyor, edeb ve terbiyesiyle parmakla gösteriliyordu o havalide... Vahşî bir âdet vardı Yine câhiliyet devrinde Arabistan'da vahşî bir âdet vardı. Şöyle ki, doğan kız çocuklarını diri diri kuma gömerlerdi. Bir karı koca da bu vahşeti işlemişlerdi. Ama Müslüman olunca, o yaptıklarını hâtırlayıp gözyaşı dökerlerdi. Efendimiz, onların hâline vâkıf oldu. Birlikte o bebeğin gömüldüğü yere gelip, ismiyle hitâb ettiler çocuğa: - Ey filâne! - Buyur yâ Resûlallah! - Ey kızım! Annen baban senin için gözyaşı döküyorlar. İster misin ki duâ edeyim, dirilip annene babana kavuşasın? Cevap menfî idi: - İstemem yâ Resûlallah. İyi ki dünyâdan kurtulmuşum. Ben Rabbimi onlardan daha merhametli buldum. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com