Ankara Savaşı'nı müteâkip her yanda, Bir bir eski beylikler, çıktı yine meydana. Yine Anadolu'yu, "Timur Hân" bu aralar, Fethedip hâkim oldu tâ ki İzmir'e kadar. "Çelebi Mehmet" ise Amasya'da yerleşip, Sonra, sultânlığını alenen îlân edip, Elçisiyle bir mektup gönderip Timur Hân'a, Kesin bağlılığını arz etti hemen ona. Timur Hân, onun sâhip bulunduğu yerlerin, Hükümdârlığını da bıraktı ona kesin. Çelebi Mehmet dahî çok memnun olup buna, Para bastı Timur Hân ve kendisi adına. Sonra Çelebi Mehmet, çalışıp uğraşarak, Amasya'da bir ordu yetiştirdi çabucak. Her kesimden insanlar, Osmânoğlu emrinde, Cihâda gitmek için duramazdı yerinde. Ulemâ da, milleti hep teşvik ediyordu. Ki Sultân, Amasya'da kursun güçlü bir ordu. Dînî ve millî yönden şuurluydu her kişi. Herkes ihlâs içinde yapıyordu her işi. Birlik berâberliğin bozulmaması için, Yaptığı fedâkârlık, pek çoktu her kişinin. Hiç kimse, hiç kimsenin dokunmazdı hakkına. Riâyet ederlerdi herkesin hukûkuna. Ve her kişi, islâma tam uymak istiyordu. Emir ve yasakları kesin gözetiyordu. "Çelebi Mehmet" dahî islâm âlimleriyle, İrtibat hâlindeydi kendi isteği ile. Zaman zaman onların meclisine giderdi. Ders ve sohbetlerini zevk alarak dinlerdi. Halkın da, kendisine sevgileri vardı pek. Uğrunda, canlarını verirlerdi severek. "Seyyid Yahyâ Şirvânî" adındaki âlimin, Halîfesi, "Pîr İlyas" ve talebelerinin, Telkiniyle halk dahî kenetlenmişlerdi hep, Olmuşlardı âdetâ "yekvücut" ve "yekcihet". Osmânlı devletinin o ilk günleri gibi, Vücûda gelmiş idi "Asker-millet" birliği. Çelebi Sultân Mehmet, güvenip bu vahdete, "Umûmî birlik" için geçerek harekete, "Osmânlı devleti"ni, yeniden tek bir bayrak, Altında toplamaya azmetti tam olarak. Ve dört kardeşine de göndererek bir haber, Onları, birleşmeye çağırdı birer birer. Dedi ki: (Aramızda, bu mülkü paylaşalım. Ve birbirlerimizle aslâ çatışmıyalım.) Ve lâkin onlar bunu ânında reddettiler. Herbiri, (Sultân benim) diye iddia ettiler.