Yusuf aleyhisselâm

A -
A +

Azîz, "Yusuf Nebî"yi, bir fâide umarak, Hapsetti, Zelîhâ'nın isteğine uyarak. Gördü zindandakiler o güzel cemâlini, Anladılar hemence rütbe-i kemâlini. Dediler ki: (Ey yiğit, hoş geldin içimize, Güzel huyların ile ferahlık verdin bize.) Çünki o, hastaları ziyâret ediyordu Ve herkesin işine yardımcı oluyordu. Kimin ne ihtiyâcı olsa idi, ânında, Herkesten para toplar, bulunurdu yardımda. Hayâttan ümîdini kesen o kimseleri, Tatlı sözleri ile ediyordu tesellî. Derdi ki: (Bu belâya sabrediniz ki sizler, Allah, karşılığında verir büyük ecirler.) Zindan arkadaşları derlerdi ki: (Ey yiğit! Bizi ferahlandırıp, veriyorsun hep ümit. Sen, ne güzel yüzlü ve tatlı sözlü birisin, Söyle ey delikanlı, sen kimsin, nedir ismin?) Yusuf aleyhisselâm tanıttı kendisini, Ve "Tevhîd inancı"na dâvet etti hepsini. "İki kişi" vardı ki zindanda olanlardan, Girmişti onlar dahî birer âdi suçlardan. Mısır Firavunu'nun bunlar hizmetçisiydi, Birisi "Ekmekçi"si, biri "Şerbetçi"siydi. Birer rü'yâ görerek bir gece bu kimseler, Gelip, Yusuf Nebî'ye "Tâbir eyle" dediler. Şerbetçi arz etti ki: (Rü'yâmda ben bu gece, Üzümü, şarap için sıkıyordum iyice.) Ekmekçiyse dedi ki: (Ben dahî şöyle gördüm, Başımın üzerinde, bir ekmek götürürdüm Gördüm sonra kuşların, onu yediklerini, Haber ver bunun neye delâlet ettiğini.) Yusuf aleyhisselâm, tam dinledi onları Lâkin tâbir etmedi hemen o rü'yâları. Onlara, bir mûcize gösterip daha önce "Tek Allah"a îmâna dâvet etti böylece. Buyurdu ki: (Allahın, ben bir Peygamberiyim, Allahı inkâr eden dîninizden berîyim. Babalarım "İbrâhîm", "İshak" ve "Yâkub" dahî Hak Peygamber idiler hepsi de bizâtihî Sizin bu altın, gümüş veya başka şeylerden, Olan ve hiçbir şeye güçleri yetişmeyen, O putlar, ilâhlığa aslâ lâyık değildir, Allahü teâlâya ancak kulluk edilir.) "Yusuf Nebî", onlara edip böyle nasîhat, Hepsini Hak dînine çağırdı sonra bizzât. Önce dâvet eyledi onları hak dînine, Sonra rü'yâlarının başladı tâbirine.