Yusuf aleyhisselâm, kardeşi "Bünyâmin"i, Odasına alarak, hoş eyledi kalbini. Bünyâmin, kendisini tanımadı ise de, Ona, kanı kaynamış, sevmişti pek ziyâde. Hazreti Yusuf ise, tanıdı Bünyâmin'i, Ama bir müddet için tanıtmadı kendini. Onlar birbirlerine bakarken hayrân hayrân, Yusuf aleyhisselâm sordu ki ona bir an: (Ey Bünyâmin, o ölen kardeşinin yerine, Benim kardeş olmamı ister misin kendine?) Bünyâmin çok sevinip, dedi: (Elbet isterim, Senin gibi kardeşi kim istemez efendim. Ve lâkin senin baban, benim babam değil ki, Hem de seni, dünyâya annem getirmedi ki.) Bünyâmin'in sözleri, çok te'sîr etti ona, Ağlıyarak sarıldı Bünyâmin'in boynuna. Artık gizliyemedi hakîkî künyesini, (Ben Yusuf"um) diyerek, tanıttı kendisini. Diğer kardeşlerini kastedip sonra hemen, Buyurdu ki: (Onların, bize daha evvelden, Yaptıkları şey için, hiç mahzûn olma sakın, Çünki bize ihsânı, pek çok oldu Allahın. Bizi helâk olmaktan kurtarıp cenâb-ı Hak, Sonra birbirimize kavuşturdu işte bak.) Ve tembîh eyledi ki kardeşi Bünyâmin'e: (Sakın bu hâlimizi açma diğerlerine.) Bünyâmin "Peki" deyip, arz etti ki ardından: (Gitmek istemiyorum ama senin yanından.) Yusuf aleyhisselâm buyurdu: (İyi ama, Babamız zâten üzgün benim ayrılığıma. Sen dahî hiç sebepsiz dönmezen eğer geri, Dayanılmaz hâl alır babamızın kederi. Evet, senin gitmeni ben de istemiyorum, Ama buna bir çâre, yol bulalım diyorum.) Bünyâmin sevindi ve verdi ki şöyle cevap: (Bu işte karâr senin, istediğin gibi yap.) Sonra Yusuf Nebî'ye geldi vahy-i ilâhî, Öğrendi böylelikle çâresini o dahî. Şöyle ki o zamanlar, İbrâhîm Peygamberin, Dîninde, çalınsaydı bir malı bir kimsenin, Ve çalınan o malı, o malın sâhibi de, Yakalasaydı eğer hırsızın üzerinde, Hırsızın hürriyeti elinden alınarak, Ona esîr olurdu, derhâl cezâ olarak. Bunu, Yusuf Peygamber vahiyle öğrenince, Bünyâmin'in yüküne, "Tas" koydurdu gizlice. Tas, Mısır Melikine âit olup hem dahî, "Som altın"dan yapılmış, kıymetliydi bir hayli.