"Kalbin hasta evlâdım!" Müslümân, temiz bir genç, geldi "Zünnûn Mısrî"ye. Ricâ etti: (Bana bir nasîhat eyle) diye. Buyurdu: (Sen Allah'ın çok âciz bir kulusun. Hiç günâh işleme ki, sonra pişmân olursun. "Ölüm" var, "Ahiret" var, âsîlere azap var. Günâhlardan el çek ki, şiddetlidir azaplar. Güvenme gençliğine ey yavrum, aman sakın. Kulluk eyle Allah'a, yettiğince tâkatın. Sen, bugün çok ibâdet yap ki Yaradan'ına, Belki ecel yakındır, çıkamazsın yarına. Hem de tam "İhlâs ile" yap ki her ibâdeti, İhlâssız amellerin, aslâ olmaz kıymeti.) O genç dedi: (Efendim, bilmem ki nedir hikmet? Hiçbir ibâdetimden almıyorum bir lezzet.) Buyurdu ki: (Sebebi, âşikârdır bu hâlin. Bu, "Hasta" olduğunu gösteriyor bu kalbin. Kalbin hastalığına şudur ki ilk işâret, Yaptığı ibâdetten, alamaz tad ve lezzet. Hem de Hak teâlâdan hayâ etmez o insan. Korkmadan, Hâlık'ına eder günâh ve isyân. Kurtulmak istiyorsan bu hastalık hâlinden, Dikkat et lokmalara, ye yalnız helâlinden. "Allah adamları"nın, devam et sohbetine. Onların her bakışı, şifâdır kalp derdine. O genç dedi: (Efendim, söyleyin biraz daha.) Buyurdu ki: (Evlâdım, yalnız güven Allah'a. Aldırma insanların şu veyâ bu hâline. Sen onları bırak da, ihlâsla dön Rabbine. Onlar seni övse de, zemmetmeseler de hiç, Sana, bundan ötürü gelmesin aslâ sevinç. Aksine, kötüleyip yerseler de seni hep, Kalbine, bir üzüntü gelmesin bundan sebep. Sen sâdece "Allah" de, kurtulur "Allah" diyen. O'ndan yüz çevirenler, felâh bulmaz kat'iyyen.) Bir genç de, kendisinden isteyince nasîhat, Buyurdu ki: (Evlâdım, nefsine verme fırsat. Zîrâ nefs-i emmâren, kâfirdir senin şu an. Ve Allah'a düşmandır, sen de ol ona düşman. Onun hîlelerine aldanma hiçbir işte. Yoksa pişmân olursun ve yanarsın ateşte. Bu yolun büyükleri, nefsine muhâlefet, Yaparak, Rablerine ulaştılar nihâyet. "Kötü arkadaş"tan da çok sakın ki evlâdım, O, seni felâkete götürür adım adım. "Nefis"ten de fenâdır zîrâ kötü arkadaş. Cehenneme sürükler seni o yavaş yavaş. Gözünü iyi açıp, hiç gelme ki gaflete, Yoksa dûçâr olursun ebedî felâkete.)