Evliyânın büyüğü olan "Zünnûn-i Mısrî", Allahü teâlânın aşkıyla yanan biri. Gemiyle yolculuğa çıkmış idi bir ara. Bir yolcu, cüzdanını kaptırdı hırsızlara. Gemide bulunanlar, "Zünnûn" hazretlerine, Dediler ki: (Sen aldın, çıkar ver sâhibine.) Ne kadar (Ben almadım) dediyse de onlara, Mâruz kaldı yine de çok ağır ithâmlara. Başlıyacaklardı ki işkenceye, dövmeye, O, başladı Allah'a kalben duâ etmeye: (Yâ Rabbî, senden gayri kapı yok yalvaracak. Suçum olmadığını, sen biliyorsun ancak. Hakâret ediyorlar, dövecekler hem dahî. Beni, bu zâlimlerden sen kurtar yâ ilâhî!) O, kalbinden gizlice böyle duâ edince, Bir anda suyun yüzü, "Balık" doldu bir nice. Birer "Altın" vardı ki, ağzında her birinin, Sanki yarışırlardı "Zünnûn"a vermek için. Alıp verdi onlara, birinden tek "Altın"ı. Şaşkına çevirmişti, bu hal gemi halkını. Balıklar böyle yardım edince bu "Velî"ye, Ona "Zünnûn" dediler, "Balık sâhibi" diye. Aşk-ı ilâhî ile yanıyordu kalbi hep. Rabbinden gayrisinden etmezdi bir şey talep. Doğru yolu bulması, anlatılır şöylece: Bir yerde, fakirlerle sabahladı bir gece. Ertesi gün o yerde, buldu bir "Küp altın"ı. Ve açtı merak edip, üstünün kapağını. Çevirip baktığında, neş'e doldu yüzünde. Zîrâ "Allah" yazısı var idi iç yüzünde. Gerçi velî değildi o zamanlar kendisi. Lâkin Hak teâlâya, pek çok idi sevgisi. Dağıttı altınları fakirlerin hepsine. Yalnızca o kapağı, ayırdı kendisine. Kârlı buldu kendini, o kapağı alarak. Ona göre, "Altın"dan kıymetliydi o "Kapak". O "Allah" yazısını, öpüp koydu başına. O gece, nûrlu bir zât girerek rüyâsına, Buyurdu ki: (Dün gece, buldun bir küp altını. Kapağının içinde, gördün "Allah" adını. Ve çok kıymet vererek, sen Rabbinin adına, Yazı olan kapağı tercîh ettin "Altın"a. Mâdem "Allah" ismini tuttun sen böyle azîz, Seni dahî yüceltsin, azîz etsin Rabbimiz.) Uyanınca gördü ki, pek çok idi sevinci. Zîrâ baktı, tamâmen "Nûr" dolmuş kalbi, içi. Zâten yaratılıştan müsâitti bu yola. Oldu kısa zamanda, o da büyük "Evliyâ".