Sevgili Peygamberimiz, Allahü teâlâ tarafından vâkı' olan da'vet üzerine melekût âlemini, kâinâtın hârikalarını seyir ve temâşâ için, gecenin muayyen bir sâatinde, Mekke'den yaklaşık olarak 2500 km uzak bir mesâfede bulunan Kudüs'e götürülmüş, oradan da göklere, bilinmeyen yerlere yükseltilmiştir. Sevgili Peygamberimizin bu iki mahal arasındaki seyâhatleri, geceleyin vukû' bulduğu için, bu olaya, "gece yolculuğu yaptırılması" ma'nâsında "İsrâ" denmiş, bu mübârek kelime, aynı olayı anlatan âyet-i kerîmeyle başlayan "İsrâ" sûre-i celîlesinin de adı olmuştur. "Mi'râc" ise "merdiven" ve "yükseğe çıkmak" gibi ma'nâlara da gelmekle beraber, Resûl-i Ekrem Efendimizin, "varlık ufuklarının üstüne, yüce makâmlara yükselmesi" demektir. Nitekim Mi'râc hadîslerinde sevgili Peygamberimiz, "Yükseğe çıkarıldım" buyurduklarından, bu hâdise "mi'râc hâdisesi" diye anılmıştır. Bu hârikulâde [fevkalâde, olağanüstü] hâdiseyi ya'nî "mu'cize"yi, zaman ve mekân mefhûmlarıyle açıklamaya ve akıl ile îzâh etmeye kalkmak mümkün değildir. İlâhî kudretin ve Peygamberlik mertebesinin ne demek olduğunu idrâk edebilenler, bu hâdisede bir garîplik görmezler. Allah ve Resûlüne inananlar, mu'cizelere de inanırlar. PEYGAMBER EFENDİMİZİN Mİ'RÂCI Resûlullah Efendimiz, Tâifte meydâna gelen hâdiselerden 6 ay kadar sonra, bir gece, amcası Ebû Tâlib'in kızı Ümm-i Hânî'nin, Ebû Tâlib mahallesinde bulunan evine geldi. Ümm-i Hânî, o zaman henüz îmân etmemişti. Kapı çalınınca sordu: -Kimsiniz? -Amcan oğlu Muhammed'im. Kabûl edersen, misâfir geldim. -Senin gibi doğru sözlü, emîn, asîl, şerefli misâfire cân fedâ olsun. Yalnız teşrîf edeceğinizi önceden bildirseydiniz, bir şeyler hazırlardım; şimdi yedirecek bir şeyim yok. -Yiyecek, içecek istemem; hiçbiri gözümde yok. Rabbime ibâdet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir. Ümm-i Hânî, Resûlullahı içeri alıp, bir hasır, leğen ve ibrik verdi. Resûlullah, son günlerde çok incinmişti; abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kulların îmâna gelmesi, saâdete kavuşmaları için duâ etmeye başladı. Çok yorgun, aç ve üzüntülü idi. Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi. O anda, Allahü teâlâ, Cebrâil aleyhisselâmı Habîbine gönderdi. O, Peygamber Efendimize hitâben dedi ki: -Ey bütün yaratılmışların en üstünü! Ey Yaratanın sevgilisi! Ey Peygamberlerin Efendisi, iyilikler menba'ı, üstünlükler kaynağı olan şerefli Peygamber! Rabbin sana selâm ediyor. Hiçbir peygambere, hiçbir mahlûkuna vermediği ni'meti sana ihsân ediyor. Seni kendine da'vet ediyor. Lütfen kalk, buyur, gidelim. Mescid-i Harâm'da, "Burâk" adındaki beyâz bir hayvâna binip, bir ânda Kudüs'te, Mescid-i Aksâ'ya geldiler. Daha sonra, mescidden çıkıp bilinmeyen bir mi'râc ile, bir anda, yedi kat gökleri geçtiler. Her gökte bir büyük peygamberi gördüler. [Bunlar, hem Sahîh-i Buhârî'de, hem de Sahîh-i Müslim'de teferruâtıyla anlatılmaktadır.] Cebrâil aleyhisselâm Sidre'de kaldı ve: -Kıl kadar ilerlersem, yanar, yok olurum, dedi. ["Sidretü'l-müntehâ", altıncı gökte bulunan büyük bir ağaçtır.] Resûlullah Efendimiz Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görüp, "Refref" adındaki bir Cennet yaygısı üstünde olarak Kürsî, Arş ve Rûh âlemlerini geçip, bilinmeyen, anlaşılamıyan, anlatılamıyan şekilde Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekânsız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz, kulaksız, vâsıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Kendisinden başka hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamıyacağı ni'metlere kavuşup, bir anda, Kudüs'e ve oradan da Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hânî'nin evine geldi... Mİ'RÂC GECESİ HEDİYELERİ Namazın iki vakitten beş vakte çıkarılması bu zamanda olmuştur. Ayrıca, îmân esâslarıyle ilgili Bakara sûresinin ["Âmener-resûlü" diye bildiğimiz] son iki âyeti ve "ümmetinden şirk koşmayanların Cennete gireceği" müjdesi, Peygamber Efendimizin mi'râc dönüşü biz ümmetine getirdiği en değerli hediyeler arasındadır. Yine bu gecede, bizzat Allahü teâlâ tarafından [arada Cebrâîl aleyhisselâm olmadan] Peygamber Efendimize vahyedilen İsrâ sûresinin 23 ilâ 39. âyetleri arasında belirtilen 12 madde bildirilmiştir: "Allaha hiçbir sûrette şirk koymayın. Anne ve babanıza hürmet ve itâat edin. Hısım ve akrabâya, fakîr ve yoksullara, gurbette kalmış kimselere, yolculara yardım edin. Geçim endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Yetîmlerin mallarına dokunmayın; onlara hoş muâmele edin. Zinâya yaklaşmayın. Haksız yere kimseyi öldürmeyin. Verdiğiniz sözü tutun. Ölçü ve tartıda doğruluğa dikkat edin. Bilmediğiniz bir şeyin ardına körü körüne takılıp gitmeyin. Yeryüzünde kibir ve gurur taslayarak yürümeyin." [İsrâ, 23-39]