Üniversitelerden mezun olacak gençler münâsebetiyle -2-

A -
A +

Allahü teâlânın bizlere önemli lütuflarından birisi de zamân ni'metidir. Bilindiği gibi, akıp giden zamân içerisinde, bize emânet edilen ömrümüzü tamâmlamaktayız. Sevgili Peygamberimiz: "İki [büyük] ni'met vardır ki, insanların çoğu bunlarda hep aldanır. Bunlar: Sağlık ve boş vakittir" [Tirmizî] buyurmuştur. Yine bir hadîs-i şerîfte "İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır" buyurulmuştur. Unutmayalım ki, zaman en büyük sermayedir. Sevgili Peygamberimiz: "Akıllı kimse [Müslümân], kendisini hesâba çekip ölümden sonrası için hâzırlık yapan kişidir" buyurmuştur. Kur'ân-ı kerîmde muhtelif sûrelerde zamânın önemine dikkat çekilmiştir: "Fecir vaktine, on geceye andolsun..." [Fecr, 1-2] "(Karanlığı ile etrâfı) bürüyüp örttüğü zamân geceye, açılıp ağardığı vakit gündüze andolsun..." [Leyl, 1-2] "Asra yemîn ederim ki insan zarardadır..." [Asr, 1-2] Allahü teâlâ, mükellef olan her insana düşünüp taşınacağı, öğüt alacağı ve hakkı kabûl edebileceği kadar bir ömür vermiştir. [Bu husûsta, Fâtır sûresinin 37. âyet-i kerîmesine bakılabilir.] Bu vesîleyle belirtelim ki, yirmibirinci asırda, yeni nesillere, mukaddes dînimiz İslâmiyet'i, şanlı târihimizi, yüksek kültür ve medeniyetimizi doğru bir şekilde, ilmî ve objektif usûllerle öğretmemiz şarttır. Aksi hâlde, günümüzdeki teknolojik gelişmeler sebebiyle yabancı kültürlere açılmış bir gençliğin, benliğini muhâfaza etmesi çok zordur. Dünyâmız büyük bir gemi, bütün insanlar da onun yolcuları gibidir. Hepimizin, bu gemiyi korumaya çalışması lâzımdır; yoksa hep birlikte batarız. İnsanlar nasıl doğup gelişiyor, büyüyor ve ölüyorlarsa, devletler de aynı kaderi paylaşmaktadırlar; yani onlar da doğar, büyür ve ölürler. Çeşitli coğrafyalarda, özellikle güzel Anadolu'muzda, muhtelif târihlerde, bilhâssa İslâm öncesi dönemlere baktığımızda, âdetâ sayılamayacak kadar çok devletin ve medeniyetin kurulup yıkıldığını görüyoruz. O hâlde güzel ülkemize sahip çıkmalıyız ki, burası da öncekiler gibi başkalarının eline geçmesin ve târihe mal olmasın... Bizler biliyoruz ki, Allahü teâlâ, kullarının îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, güzel ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve emretmiştir. Yüce Allah, bunun sağlanması için, ilk Peygamber Hazreti Âdem'le son Peygamber Muhammed aleyhisselâm arasında, muhtelif asırlarda, çeşitli coğrafî bölgelere birçok "Peygamber" göndermiş, bazılarına "Kitap" ve "Suhuf" da vermiştir. Bu peygamberlerden 6'sına "Ülü'l-azm", 313'üne "Resûl", 124 binden ziyâdesine de "Nebî" denildiği malûmdur. Şüphesiz ki bu Peygamberlerin hepsi, aynı îmân esâslarını, "Âmentü Esâsları" diye bildiğimiz umdeleri teblîğ ederek, "iyi ferd", "iyi âile", "iyi cemiyet" yanî güzel ahlâklı insanlar meydâna getirmeyi hedeflemişlerdir. Yine zikrettiğimiz kitapların hedefi de, "insân-ı kâmil" meydâna getirmektir. "ASR-I SAÂDET"İN MİMÂRI Burada, bir husûsun daha bilinmesinde fayda görüyoruz: Zulmetler, zulümler ve vahşetler altında inim inim inleyen insanlara, kurtarıcı olarak Sevgili Peygamberimizin lutfedilmesi, dünyânın en önemli hâdiselerinden ve en mühim dönüm noktalarındandır. "Asr-ı Saâdet"in mimârı ve son Peygamber olan Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), bundan 14 asır evvel, tek başına teblîgâta başlayarak, 23 sene gibi çok kısa zaman zarfında, târihin bir benzerini görmediği ve kıyâmete kadar da göremeyeceği 150 bin güzîde sahâbe, kâmil insân, mübârek insan, "hayırlı bir ümmet" meydâna getirmiştir. Onlar da, 50 sene gibi çok kısa zaman zarfında, gâyet mahdût imkânlarla, Endülüs'ten (İspanya'dan) Çin'e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim, irfân, ahlâk, fazîlet, adâlet, medeniyet, hakkâniyet, insanlık, insan hakları, nûr ve hidâyeti, tek kelimeyle söylemek gerekirse, Allahü teâlânın mukaddes dîni İslâmiyyet'i götürmüşlerdir. Kat'iyyen kimseye zulmetmemişlerdir. Bu konu, ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.