Dünkü makâlemizde, hayâtını kısaca özetlediğimiz İmâm-ı Eş'arî (rahimehüllah), eser yazmak, münâzaralara girmek ve kıymetli talebeler yetiştirmek suretiyle, Ehl-i Sünnet i'tikâdının yayılması ve böylece insanların saadete kavuşmaları husûsunda büyük hizmetler yapmıştır. İmâm-ı Eş'arî, gâyet tatlı, açık ve iknâ edici konuşurdu. Hakkın, doğrunun ortaya çıkması için mücâdeleyi sever, yazarak ve anlatarak hak uğrunda müdâfaadan yılmazdı. İmâm-ı Eş'arî'nin (rahmetullahi aleyh) zamanı, Mu'tezile fırkasının Ehl-i Sünnete çok saldırdığı, hattâ zorbalığa başvurduğu bir döneme rastlamaktadır. Vâlîlik, kâdîlık gibi makamlar, Mu'tezile fırkasından olanların elinde bulunuyordu. Böylece bozuk i'tikâdlarını yayıyorlar, insanları saptırıp, onların îmânları ile oynuyorlardı. Bu sırada İmâm-ı Eş'arî ve diğer Ehl-i Sünnet âlimleri, kitablar yazarak onları reddediyor, bozuk fikirlerini çürütüyorlardı. İmâm-ı Eş'arî ayrıca, Mu'tezile fırkasının ileri gelenleri ile çetin münâzaralara girip, onları susturuyordu. Kendisine, neden onların yanlarına, hattâ devlet erkânından olanlarının makâmına gittiği sorulunca, şöyle cevap vermiştir: "Onlar vâlîlik, kâdîlık gibi makâmlarda bulunuyorlar. Kibirleri sebebi ile bize gelemezler. Biz de gitmezsek, hak nasıl ortaya çıkacak? Ehl-i Sünneti anlatanların, onu yayıp, hizmet edenlerin bulunduğunu nasıl bilecekler ve nasıl anlayacaklar?" Ebû Abdillah İbn-i Hafîf söyle anlatmıştır: "Gençliğimde, İmâm-ı Eş'arî hazretlerini görmek için Basra'ya gitmiştim. Basra'ya vardığımda, heybetli ve güzel yüzlü, yaşlıca bir zât ile karşılaştım. Ona, "Ebu'l-Hasen Eş'arî hazretlerinin evi nerededir?" dedim. "Onu niçin arıyorsun?" dedi. "Onu seviyorum ve görüşmek istiyorum" dedim. Bana, "Yarın erkenden buraya gel" dedi. Ertesi gün erkenden söylediği yere gittim. Beni yanına alıp, Basra'nın ileri gelenlerinden birinin evine götürdü. İçeri girince, yanımdaki zâta yer gösterdiler. O da oturdu. Mu'tezilenin meşhûr âlimleri, münâzara için orada toplanmıştı. Biz girip oturduktan sonra, o mecliste bulunanlar, aralarında oturan Mu'tezilî bir âlime çeşitli mes'eleler sormaya başladılar. O şahıs cevap vermeye başlayınca, beni oraya götüren zât, onun karşısına çıkıp, söylediği yanlış şeyleri reddediyor, doğrusunu söyleyip, onu susturuyordu. Öyle konuşuyordu ki, dinleyenleri tam iknâ edip, doyurucu bilgi veriyordu. Ben, bu zâtın hâline ve ilmine hayrân oldum. Yanımda bulunan birine "Bu zât kimdir?" dedim. "Ebü'l-Hasen Eş'arî'dir" dedi. İmâm-ı Eş'arî evden çıktıktan sonra, yine peşinden gittim. Yanına yaklaşınca, "İmâm-ı Eş'arî'yi ve hizmetini nasıl buldun?" buyurdu. "Fevkalâde" dedim. Sonra, "Efendim, o mecliste neden siz baştan bir mes'ele sormadınız? Başkaları sorduktan sonra mevzûa girdiniz?" dedim. O, "Biz, bunlarla konuşmak için söze girmiyoruz. Ancak Allahü teâlânın dîninde yanlış ve sapık şeyler söylediklerinde reddediyoruz. Yanlış olduğunu isbât edip, kendilerine doğrusunu bildiriyoruz" buyurdu. İmâm-ı Eş'arî, Ehl-i Sünnetin i'tikâdda iki büyük imâmından biridir. İ'tikadda diğer İmâm da, bilindiği gibi İmâm-ı Mâtürîdî'dir. İmâm-ı Eş'arî ve İmâm-ı Mâtürîdî ayrı mezhebler kurmamışlar; Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn, dört Mezheb İmâmı ve sonraki Ehl-i Sünnet âlimlerinin nakil ve tevâtür yolu ile bildirdikleri îmân, i'tikâd bilgilerini açıklamışlar, anlaşılmasını kolaylaştırmak için kısımlara bölmüşler ve herkesin anlayabileceği şekilde yaymışlardır. Demek ki bu iki büyük âlim, Ehl-i Sünnet i'tikâdını yaymış olup, i'tikâdda iki imâmdırlar. Ehl-i Sünnetin reîsi ise İmâm-ı A'zam'dır. Bunlardan İmâm-ı Eş'arî, İmâm-ı Şâfiî'nin talebe zincirinde bulunmaktadır. İmâm-ı Mâtürîdî ise, İmâm-ı A'zamın talebe zincirindedir. İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi aleyh), fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usûller, metodlar koyduğu gibi, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kirâmın (radıyallahü anhüm) bildirdikleri i'tikâd, îmân bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, "ilm-i kelâm", ya'ni îmân bilgileri mütehassısları yetişti. Bunlar arasında, talebesi İmâm Muhammed Şeybânî'nin yetiştirdiklerinden, Ebû Bekr-i Cürcânî dünyâca meşhûr oldu. Bunun talebesinden de, Ebû Nasr-ı Iyâd, kelâm ilminde, Ebû Mansûr-i Mâtürîdî'yi yetiştirdi. Ebû Mansûr Mâtürîdî, İmâm-ı A'zamdan gelen kelâm bilgilerini kitaplara yazdı. O da, doğru yoldan sapmış olanlarla mücâdele ederek, Ehl-i Sünnet i'tikâdını kuvvetlendirdi ve her tarafa yaydı. Bu zâtı da müstakillen ele alacağız inşâallah. Ehl-i Sünnet i'tikâdının açıklanmasında bu iki imâm meşhûr olmuş, yaşadıkları zamanlarda, i'tikâdda doğru yoldan ayrılmış sapıkların ve Yunan felsefesinin bataklıklarına saplanmış maddecilerin bozuk düşüncelerine karşı, "Ehl-i Sünnet vel-Cemâat" i'tikâdını îzâh etmekte, ba'zı bakımlardan farklı usûller takip etmişlerdir. Daha sonraki asırlarda gelen Ehl-i Sünnet âlimleri, bu iki imâmın koyduğu usûllere uyarak, Ehl-i Sünnet i'tikâdını nakletmişlerdir. İmâm Eş'arî ve İmâm Mâtüridî (rahmetullahi aleyhimâ), hocalarının müşterek mezhebi olan "Ehl-i Sünnet vel-Cemâat"ten dışarı çıkmamışlardır.