[Geçen haftaki 2 makâlemizde, birazcık Hindistân'dan bahsetmiştik. Siz bu yazımızı ve yarınki makâlemizi okurken, biz inşâallah Hindistân'da olacağız. Bu bakımdan, Nisan ayı sonuna kadar yazacağımız makâlelerimizde, -dolaylı da olsa- yine Hindistân'dan bahsetmek istiyoruz.] 14 Şubat 1483'te Fergana'da doğan, asıl adı "Zahîreddîn Muhammed" olan [doğduğu zaman, bu ismi kendisine zâhirî ve bâtınî ilimler hazînesi, büyük mutasavvıf Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri vermiştir] ve Tîmûr Hân'ın soyundan gelen [beşinci batından torunu] Bâbür Şâh; Hindistân'da kurulmuş bulunan en büyük İslâm Devleti "Gürgâniye Devleti"nin kurucusudur. [1526'da kurduğu devlet, 1858 senesinde İngilizlerin işgâline kadar, 332 sene varlığını sürdürmüştür.] Fergana hükümdârı olan babası Ömer Şeyh Mirzâ'nın [o da Sultân Ebû Saîd'in oğludur], 1493'te ölümü üzerine Fergana hükûmetine vâris oldu. 11 sene Özbek ve Tatar Melikleri ile savaş edip, nihâyet oralara hâkimiyeti sağlayamayacağını anlayarak güneye indi. 1504'te Kâbil'i fethedip kendisine başşehir yaptı. Aynı zamanda Gazne'yi aldı ve kısa zamanda Afganistân'ın büyük bir kısmını içine alan bir devlet kurdu. 1511 Ekim'inde Semerkand İmparatorluk tahtına oturdu. Bir ay sonra Taşkent'i, Buhârâ'yı aldı; böylece bütün Maverâünnehr'e hâkim oldu. Bâbür Şâh, 1519'da Hindistân'a girdi. Pencâb'a düzenlediği beş sefer sonunda, bütün kuzey Hindistân'ı fethetti. 1526'da [ya'nî Osmânlılar'ın Mohaç Zaferi'nden birkaç ay önce], Pânipüt Meydân Muhârebesi'nde, Sultân İbrâhîm Lûdî'nin 100.000 asker ve 1.000 fîlden müteşekkil büyük ordusunu yendi. Bu zaferle, Bâbürlüler (Gürgâniye) Devleti'ni kesin olarak kurmuş oldu (1526). Böylece Hindistân-Türk İmparatorluğu tâcı, Lûdîlerden Bâbür'e geçti. Bu başarıdan sonra Delhî, Agra ve Hânpûr'u alan Bâbür Şâh, Agra'yı başşehir yaptı. 1527'de Hindûlar üzerine yürümek için Agra'dan çıktı. Hindûlar, aralarında ittifâk kurduktan sonra, 100.000 kişilik bir ordu ve birkaç yüz zırhlı fîlle yeni Hindistân fâtihinin üzerine yürümeye başladılar. TARİHÎ BİR ANDI Çok kritik ve târihî bir ândı. Bâbür'ün harbi kaybetmesi demek, Ganj Vadisinin Hindûların eline düşmesi, netîce itibâriyle Müslümân-Türk hâkimiyetinin Hint kıt'asından atılması demekti. Bâbür, sâdece 13.500 kişilik, ama pek seçkin bir Türkistân atlı birliği ile düşmân üzerine yürüdü. Yanında Osmânlı Türkleri'nden Mustafâ Rûmî'nin kumanda ettiği bir topçu birliği de bulunuyordu. Hindûlarda ne top, ne de tüfek vardı. Ateşli silâhlar ve Türk atlısının üstün savaş kâbiliyeti, Bâbür'e bu savaşı kazandırdı. Biyana civârında geçen bu "Kanva Meydân Muhârebesi"nde, düşmân tamâmen imhâ edildi. Bu zafer, birkaç sâat içerisinde düşmânı yok eden Bâbür Şâh için, Pânipüt Meydân Muhârebesi'nden daha büyük bir zaferdi. Bâbür, bu muhârebeden sonra "Gâzî" ünvânını almıştır; ölümünden sonra ise "Cihân Fâtihi" diye anılmıştır. Meşhûr Zeynüddîn Hâfî'nin torunu Şeyh Zeyn Hâfî'nin kaleme aldığı "Zafernâme", bütün İslâm memleketlerinin hükümdârlarına gönderildi. Ard arda yapılan fetihlerle, Bâbür İmparatorluğu'nun sınırları çok genişledi. Bâbür Şâh, memleketin imârı için gayret gösterdi. Hindistân ve Afganistân'da birçok yollar, kervânsarâylar ve medreseler yaptırıp, fethettiği yerleri ma'mûr hâle getirdi. Âlim, edîp bir zât olan Bâbür Şâh, hayâtını da kendisi yazdı. "Tüzük-i Bâbürî (Bâbürnâme)" adını verdiği bu kitâbı, Ekber Şâh zamanında Çağatay Dili'nden Farsça'ya, sonra İngilizceye tercüme edilerek neşredildi. Bâbür Şâh, Türkçe'den başka pek mükemmel sûrette Farsça, Arapça ve Moğolca biliyordu. Türkçe pek değerli bir "Arûz Risâlesi" yazdı; şiirlerini "Dîvân"ında topladı. Orijinal yazı stili, "Hatt-ı Bâbürî" adıyla meşhûr oldu. Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin Hanefî fıkhı üzere yazdığı, Farsça "Risâle-i Vâlidiyye"sini Türkçe nazma çevirdi. Yine kendisi, Hanefî mezhebine âit fıkıh bilgilerini içine alan "Mübeyyen" adlı bir eser yazdı. Bâbür Şâh, 25 Aralık 1530'da Agra'da öldü ve vasiyeti üzerine, çok sevdiği Kâbil'e götürülüp, orada gömüldü. Kabri üzerine, Şâh Cihân tarafından 1646'da muhteşem bir türbe yaptırılmıştır.