Mübârek Receb ve Şa'bân ayları ve içerisindeki mübârek kandiller (Reğâib, Mi'râc ve Berât geceleri) ile 1 Eylül Pazartesi günü idrâkiyle şereflendiğimiz Ramazân-ı şerîf ayı, âdetâ göz açıp kapayıncaya kadar, çabucak gelip geçiverdi. [Kısa bir özet yapacak olursak: A- 3 Temmuz 2008 Perşembe gününü 4 Temmuz Cuma'ya bağlayan gece (29 Cemâzil-âhir 1429) Receb-i şerîfin ilk gecesi idi, aynı zamanda Receb'in ilk cuma gecesi olduğu için, mübârek "Regâib Kandili" idi; binâenaleyh 4 Temmuz Cuma günü, mübârek üç ayların ilki ve Âdem aleyhisselâmdan beri de ta'zîm ve hürmet edilen bir ay olan Receb ayı başlamıştı. 29 Temmuz 2008 (26 Recebü'l-ferd 1429) Salı günü de, Mi'râc Kandili idi. (Receb ayı bu sene 30 gün çekti.) B- 2 Ağustos 2008 Cumartesi, Şa'bân'ın ilk gecesi; 3 Ağustos 2008 Pazar günü de, 1 Şa'bânü'l-muazzam 1429 idi. 16 Ağustos 2008 Cumartesi (14 Şa'bânü'l-muazzam 1429), Berât Kandili idi. 31 Ağustos 2008 Pazar günü (29 Şa'bânü'l-muazzam 1429) ise, Şa'bân ayı bitti. C- 31 Ağustos 2008 Pazar gecesi, Ramazân ayının ilk gecesi idi, o gece ilk terâvîh namazı kılındı, ilk sahûra kalkıldı. 1 Eylül 2008 Pazartesi günü de, Yüce Rabbimiz tarafından ayların sultânı kılınan 1 Ramazânü'l-mübârek 1429 idi; 29 Eylül 2008 Pazartesi günü [29 Ramazânü'l-mübârek 1429] Ramazân ayı da bitti. D- 30 Eylül 2008 Salı (1 Şevvâl-i şerîf 1429), Ramazân Bayramının 1. gününü idrâk ettik, 1-2 Ekim Çarşamba ve Perşembe günlerinde de bayram devâm etti.] Bilindiği üzere, eskiden beri bazı günlere husûsî bir önem verilmiştir. Çok eskilerden beri her kavim, yılın ba'zı günlerine önem vermiş, bunu çeşitli şekillerde kutlamıştır. Dînî ve millî bakımdan önemi olan, milletçe her sene kutlanan bu günlere, çeşitli isimler verilmiştir. İslâmiyetten önce Türk kavimler ve devletler kendi inanç, örf ve âdetlerine göre belli günleri, kendileri için kutsal kabûl etmişler ve bu günleri çeşitli merâsimlerle kutlamışlardır. Dede Korkut Hikâyelerinde belirtildiği üzere, Hânların başa geçmelerini, doğum ve zaferlerini kutlamak için toplandıkları, şölenler tertip ettikleri, ölümleri için yuğ, yanî yas merâsimi yaptıkları bilinmektedir. Türkler Müslümân olunca, bu eski âdetlerini terk ettiler. İslâmiyetten sonra bayram ma'nâsına gelen "îd" ta'bîri kullanılmıştır. Her yıl Müslümanların sevinçli, neş'eli günleri tekrâr geldiği, sürûrları avdet ettiği için, böyle sevinçli günlere "ıyd=îd", ya'nî "Bayram" denilmiştir. Şevval ayının birinci günü "îd-i fıtır" yâni Ramazan Bayramının birinci günü, 10 Zilhicce de "îd-i adhâ" ya'nî Kurbân Bayramının 1. günüdür. İslâmiyette bayram günleri, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanından beri, husûsî bir şekilde kutlanagelmiştir. Bütün İslâm devletlerinde de bugüne kadar kutlanarak gelmiştir. OSMANLI'DA BAYRAM MERÂSİMİ Osmanlı Devletinde, Ramazân ve Kurbân Bayramlarında yapılan merâsim şöyle olurdu: Pâdişâh, bayram sabâhı ba'zan Hırka-i Şerîf dâiresinde ve ba'zan da Saray mescidinde sabah namazını cemâatle kılar ve sonra has odaya gelirdi. Bundan sonra bayram namazına gidiş hazırlıkları başlardı. Pâdişâh, tahtına gelip oturmadan önce, akrabâ ve yakınlarına hil'atlar giydirilip tahtın sol tarafında bekletilirdi. Bunların arkasında devlet erkânı, rütbelerine göre dururlardı. Pâdişâh, bayram namazı için kalktığında, sağında Sadrâzam ve solunda Bâbüssaâde ağası olduğu hâlde büyük bir alayla yola çıkılırdı. Bayram namazı genellikle Sultan Ahmet ve ba'zan da Ayasofya Câmiinde kılınırdı. Bayram namazından sonra Sadrazâm, Vezirler ve diğerleri dışarı çıkıp Pâdişâhı beklerler ve sonra alayla Kubbe-i Hümâyûn'a kadar gelirlerdi. Burada bayramlaşma merâsimini Bâbıâlî Teşrîfât Kalemi idâre ederdi. Herkes yerini aldıktan sonra, Pâdişâh, "Aleyke avnullah=Allah'ın yardımı senin üzerine olsun" ve "Mağrûr olma pâdişâhım, senden büyük Allah var" sesleri arasında tahta oturur ve bu esnâda "Mehterân Bölüğü" tarafından "Hünkâr Marşı" çalınırdı. Bu merâsim, son zamanlarda umûmiyetle Dolmabahçe Sarayı "Muâyede (Bayramlaşma) Salonu"nda yapılırdı...