Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Bir kimse, ramazân ayında oruç tutmayı farz (ya'nî vazîfe) bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları afv olur." [Sahîh-i Buhârî] Ramazân ayı boyunca insan, aslında ferdî ve sosyal olgunluğa erişmek için çok ciddî ve zor bir imtihândan geçer. Nefsinin zaaf ve tutkularıyla oldukça çetin bir mücâdele içine girer. Ramazân ayında faydalı ve güzel işleri yapmakta çok farklı bir şevk ve heyecân duymaya başlayan insan, yavaş yavaş kötülüklerden nefret etmeye başlar. Önemli olan ramazândan sonra da aynı alışkanlıkları sürdürmek ve bunları kalıcı hâle getirmeye çalışmaktır. Oruç, kişi irâdesini iyiye ve güzele yönlendirme noktasında insana çok ciddî destek ve katkılar sağlar. İnsan; çirkinlikler ve olumsuzluklar bir yana, günlük hayâtın normal seyri içinde, kendisi için helâl ve meşrû olan pek çok iş ve davranışları bile, geçici bir zamân için bile olsa kısıtlama veya tamâmen terk edebilme karârlılığını gösterir. Zâten ramazân sonunda büyük sevinç ve mutluluk sahnesi oluşturan "Bayram"ın ifâde ettiği hikmetli ma'nâ, nefse karşı yürütülen akılcı ve karârlı mücâdelenin zaferle sonuçlanmış olmasıyla çok yakından ilgilidir... Oruçlu kişi, orucunun feyiz ve bereketine kavuşabilmek için, kaynağını şeytândan alan, nefsin bencil ve mağrûr tutkularıyla kabaran öfke ve asabiyet hâlini mutlakâ terk etmek zorundadır. Ramazân orucuyla bu imtihândan yüz akıyla çıkanlar, öfkelerini yenerek ne kadar güçlü bir irâdeye sâhip olduklarını gösterirlerse, "Bayram"ı gerçek anlamda hak etmiş olurlar. BAYRAMLARIN KAZANDIRDIKLARI Şüphe yok ki, bayramların cemiyet hayatımızda çok özel yerleri vardır. Şöyle ki: 1- Sevgili Peygamberimiz: "Ramazân Bayramı, Kurbân Bayramı ve teşrîk günleri, biz ehl-i İslâmın bayramıdır; bugünler yeme ve içme günleridir" ve "Ramazân Bayramında namâz ve sadaka-i fıtır, Kurbân Bayramında ise, namâz ve kurbân vardır" buyurmuşlardır. 2- Yine belirtelim ki Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için bazı gecelere, günlere ve aylara kıymet vermiş, bu zamanlarda yapılan duâ, tevbe, namaz, oruç, sadaka-i fıtır, kurban gibi muhtelif bedenî ve mâlî ibâdetleri kabul edeceğini bildirmiştir. Aslında kulların çok ibâdet yapmaları, duâ ve tevbe etmeleri için böyle gece, gün ve aylar birer sebep kılınmıştır. 3- Bayram sabâhında, çocuklar, gençler, olgunlar ve yaşlılar grup grup câmilere doluşurlar, büyük bir huşû içerisinde sabâh ve bayram namazlarını edâ ederler. 4- Bayram namazından sonra bütün Müslümânlar birbirlerinin bayramlarını tebrîk ederler. Bu sâyede aralarında muazzam bir muhabbet meydâna gelir. 5- Daha sonra âile büyükleri, eş-dost, akrabâ ve komşuları ziyâret ederek, büyüklerin ellerini öpüp duâlarını alırlar. Böylece bayramlar sevgi ve saygının artmasına vesîle olur. 6- Yine dînî bayramlarımızdaki güzel âdetlerimizden biri de, yetîmler, fakîrler, garîpler ve çocukların sevindirilmesi, yardıma muhtâç kimselere yardım ellerinin uzatılması, ictimâî yardımlaşma ve dayanışmanın tezâhür etmesidir. Ramazân Bayramında fakîrlere sadaka-ı fıtır verilmesi; kurban bayramında ise, akrabâya ve komşulara kurbân etinden dağıtılması ne kadar hikmetlidir. 7- Dînî bayramlar, milletimizin birlik-berâberliğine ve dargınların-küskünlerin barışmalarına vesîle olduğu gibi, ölülerimizin bile sevinmelerine sebep olmaktadır. Çünkü bayramlarda kabirler ziyâret edilmekte, mevtânın rûhlarına Fâtiha-i şerîfe, diğer sûre ve duâlar gönderilmektedir. 8- Bütün dünyâda dîn ve diyânetlerini, ırz ve nâmûslarını, vatan ve memleketlerini, can ve mallarını müdâfaa ederken şehîd düşen, bayrama yetişemeyen Müslümânlar da unutulmamakta, onlar için de Kur'ân-ı kerîm okunup rûhlarına gönderilmektedir. 9- Bayram gün ve geceleri mübârek zamanlardan olduğu için, gâzî, mecrûh olan, dul ve yetîm kalan çocuk, genç ve ihtiyâr bütün Müslümânlara da duâ edilmektedir. [Cenâb-ı Hak, milletçe, sıhhat ve âfiyet içerisinde, daha nice bayramlara kavuştursun.]