Bir câ­hi­le ce­vap -1-

A -
A +

Bun­dan ön­ce­ki 3 ma­ka­le­miz­de [Ekim ayı­nın son 2 ma­kâ­le­si ile Ka­sım ayı­nın 1. ma­kâ­le­sin­de] ba­zı söz­le­ri­ni nak­let­ti­ği­miz, Arap ül­ke­le­rin­den bi­rin­de tah­sil yap­tı­ğı an­la­şı­lan, son de­re­ce "câ­hil", hat­tâ "ec­hel" di­ye­bi­le­ce­ği­miz bir ki­şi, da­ha ön­ce­ki ma­kâ­le­le­ri­miz­de te­mâs et­ti­ği­miz cüm­le­le­rin­den baş­ka, ba­kın ay­rı­ca ne­ler söy­le­mek­te­dir: "...İş­te ta­ri­kat­çı­la­rın Arap­ça'ya ba­kış açı­sı bun­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. Ni­te­kim Hint din­le­ri­ne da­ya­nan ve Tür­kis­tân'da ku­ru­lan Nak­şi­ben­dî Ta­rî­ka­tı'nın şeyh­le­ri, med­re­se­le­rin­de, Arap ol­ma­yan Bir­gi­li Meh­med Efen­di, Mol­la Câ­mî ve Cür­câ­nî gi­bi ya­zar­la­rın eser­le­ri­ni okut­ma­ya da­ha çok ağır­lık ver­miş­ler­dir. Ay­nı za­man­da es­ki Arap med­re­se­le­ri­ne öz­gü; sı­nav, ödev, kom­po­zis­yon, mü­zâ­ke­re ve mü­nâ­za­ra gi­bi sis­tem­le­ri; ma­te­ma­tik, fi­zik, kim­ya ve bi­yo­lo­ji gi­bi po­zi­tif bi­lim­le­rin oku­tul­ma­sı­nı ya­sak­la­mış­lar­dır. Bun­dan amaç; Arap­ça'yı bir ya­şam di­li ola­rak de­ğil, sâ­de­ce Kut­sal me­tin­ler ve ibâ­det di­li ola­rak akıl­la­ra yer­leş­tir­mek­tir. Çün­kü on­la­ra gö­re 'Arap­ça ko­nu­şan in­san, Arap­laş­mış de­mek­tir. Bu ise, Bir Türk in­sa­nı­na as­la ya­kış­maz!" As­lın­da bo­zuk bir man­tık­la ya­zı­lan bu ya­lan-yan­lış id­di­âla­rın her­bi­ri­ne uzun uzun ce­vap­lar ver­mek lâ­zım, ama bi­zim ma­ka­le­mi­zin hac­mi bu­na mü­sâ­id de­ğil, bu ba­kım­dan biz sâ­de­ce ba­zı­la­rı­nı kı­sa kı­sa ce­vap­lan­dır­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğız: Ön­ce, "...Hint din­le­ri­ne da­ya­nan ve Tür­kis­tân'da ku­ru­lan Nak­şi­ben­dî Ta­rî­ka­tı..." cüm­le­si­ni ele ala­cak olur­sak; bu cüm­le­sin­den, bu ki­şi­nin son de­re­ce câ­hil ol­du­ğu, ta­sav­vuf il­min­den ve yo­lun­dan ha­be­ri ol­ma­dı­ğı, bu yo­lun Ebû Bekr-i Sıd­dîk vâ­sı­ta­sıy­la tâ Pey­gam­ber Efen­di­miz­den gel­di­ği­ni bil­me­di­ği or­ta­da­dır. Bu ki­şi, Hind dîn­le­ri­ni de bil­me­mek­te­dir. İs­lâ­mın özü olan Nak­şi­ben­dî Ta­rî­ka­tı'nın Hind dîn­le­riy­le [Hin­du­izm, Bu­dizm, Jai­nizm gi­bi] ya­kın­dan-uzak­tan bir alâ­ka­sı yok­tur. Sey­yid Mu­ham­med Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî Şâh-ı Nak­şi­bend, "Sil­si­le-i Aliy­ye" de­ni­len 34 bü­yü­ğün 15. hal­ka­sı­dır. Di­ğer bü­yük âlim­ler, sa­de­ce Tür­kis­tân'da de­ğil, çe­şit­li ül­ke­ler­de ya­şa­mış ve ora­lar­da ve­fât et­miş­ler­dir. Pey­gam­ber Efen­di­miz­den Şâh-ı Nak­şi­bend haz­ret­le­ri­ne ka­dar ge­lip ge­çen bü­yük İs­lâm âlim­le­ri­ni sa­ya­cak olur­sak, ko­nu hak­kın­da bir neb­ze fi­kir ver­miş olu­ruz: 1-Ebû Bekr-i Sıd­dîk [As­len Arap­tır, Me­dî­ne-i mü­nev­ve­re­de Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin he­men ya­nın­da yat­mak­ta­dır], 2-Sel­mân-ı Fâ­ri­sî [As­len Îrân­lı­dır, Ara­bis­tân'da med­fûn­dur], 3-Kâ­sım bin Mu­ham­med bin Ebî Bekr es-Sıd­dîk [Haz­ret-i Ebû Bekr'in to­ru­nu olup Me­dî­ne-i mü­nev­ve­re'de Cen­ne­tü'l-Ba­kî'de­dir], 4-İmâm Ca'fer-i Sâ­dık [As­len Arap­tır, Haz­ret-i Ali'nin to­ru­nu olup Me­dî­ne-i mü­nev­ve­re'de Cen­ne­tü'l-Ba­kî'de­dir], 5-Bâ­ye­zid-i Bis­tâ­mî, 6-Ebül-Ha­sen-i Har­kâ­nî, 7-Ebû Alî Far­me­dî, 8-Yû­süf-i He­me­dâ­nî, [5-8 ara­sın­da­ki 4 bü­yük âlim, İran, Tür­ki­ye, Türk­me­nis­tân gi­bi muh­te­lif mem­le­ket­ler­de­ler], 9-Ab­dül­hâ­lık-ı Gonc­de­vâ­nî [Gonc­dü­vâ­nî, Guc­dü­vâ­nî, Guc­de­vâ­nî, Gıj­dü­vâ­nî], 10-Ârif-i Rî­ve­ge­rî, 11-Mah­mûd-ı En­cir­fag­ne­vî [İn­cir­fag­ne­vî], 12-Alî Râ­mi­te­nî, 13-Mu­ham­med Bâ­bâ Sem­mâ­sî, 14-Sey­yid Emîr Gi­lâl [Gü­lâl, Kü­lâl] 15-Sey­yid Mu­ham­med Be­hâ­üd­dîn-i Bu­hâ­rî [Kad­de­sal­la­hü teâ­lâ es­râ­re­hüm]. Bu İs­lâm âlim­le­ri, bü­tün İs­lâm âle­min­de çok i'ti­bâr­lı bü­yük âlim­ler­dir. Bun­la­rın yo­lu için, "Hint dîn­le­ri­ne da­yan­mak­ta­dır" di­yen­le­rin dil­le­ri­nin ve böy­le ya­zı­la­rı ya­zan­la­rın el­le­ri­nin ya­rın Ce­hen­nem'de yan­ma­sın­dan kor­ka­rız. Bu bü­yük­ler­den son 7 ta­ne­si­nin [ya'nî 9-15 ara­sın­da­ki bü­yük­le­rin] tür­be-i şe­rî­fe­le­ri, Öz­be­kis­tân'da Bu­hâ­râ ve ci­vâ­rın­da olup 60-70 ki­lo­met­re­ka­re­lik bir alan içe­ri­sin­de; muh­te­lif köy ve ka­sa­ba­lar­da bu­lun­mak­ta­dır­lar. Ge­nel bir ad­la "Sil­si­le-i Aliy­ye" di­ye anı­lan bu bü­yük­le­rin yo­lu, Ab­dül­hâ­lık Gonc­dü­vâ­nî'den son­ra "Ta­rî­kat-i Hâ­ce­gân", Sey­yid Mu­ham­med Be­hâ­ed­dîn-i Bu­hâ­rî Şâh-ı Nak­şi­bend'den son­ra "Ta­rî­kat-i Nak­şi­ben­diy­ye", Hâ­ce Ubey­dul­lâh-i Ah­râr'dan son­ra "Ah­râ­riy­ye", İmâm-ı Rab­bâ­nî'den son­ra "Mü­ced­di­diy­ye", Mev­lâ­nâ Hâ­lid-i Bağ­dâ­dî'den son­ra ise "Hâ­li­diy­ye" di­ye anıl­mış­tır [Kad­de­sal­la­hü teâ­lâ es­râ­re­hüm]. Bu­gün­kü ma­ka­le­miz­de, "Sil­si­le-i Aliy­ye" bü­yük­le­rin­den ka­lan­lar, mer­hûm İmâm-ı Bir­gi­vî ve ya­za­rın nak­let­ti­ği­miz cüm­le­le­rin­de­ki di­ğer bo­zuk fi­kir­le­ri üze­rin­de du­ra­ma­dık, ama in­şâ­al­lah on­la­rı da ya­rın bir neb­ze ele al­ma­ya ça­lı­şa­lım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.