Dünkü makâlemizde bazı hadîs-i kudsîlerden bahsetmiştik. [Bilindiği gibi, ma'nâsı Allahü teâlâdan, sözleri Peygamberimizden olan hadîs-i şerîflere "hadîs-i kudsî" denir.] Bugünkü makâlemizde de sizlere, Ebû Zerr (radıyallahü anh)'in rivâyet ettiği bir "hadîs-i kudsî"yi arz edeceğiz... ON MADDELİK BİR HADÎS-İ KUDSÎ Allahü teâlâ hazretleri buyurdu ki: 1- "Ey kullarım! Şüphesiz zulmü kendime harâm kıldım. [Yani zulümden münezzehim.] Bunu size de harâm kıldım. Sakın kimseye zulmetmeyin. 2- Ey kullarım! Hepiniz, dalâlet, sapıklık üzere yaratıldınız. [Ya'nî dîn bilgilerini bilmiyordunuz.] Ancak sizden hak yoluna hidâyet ve îmân etmeye muvaffak eylediğim kimseler hidâyete kavuştu, dalâletten kurtuldu. Benden hidâyet isteyiniz, sizi hidâyete kavuşturayım. 3- Ey benim kullarım! Hepiniz açtınız; fadl ve keremimle sizleri yedirip-içirip doyurdum. Benden yiyecek-içecek talep ediniz ki, size bunun sebeplerini ve yolunu kolaylaştırayım. 4- Ey benim kullarım! Hepiniz çıplaktınız; hepinizi ben giydirdim. Benden giyecek talep ediniz ki sizi giydireyim. 5- Ey benim kullarım! Siz, gece-gündüz kasd ile hatâ edersiniz. Ben ise şirkten başka bütün günâhları affediciyim. Bana istiğfâr ediniz ki sizi mağfiret edeyim. 6- Ey benim kullarım! Şüphesiz siz bana hiçbir zarar veremezsiniz ve bana hiçbir fâide sağlayamazsınız. Ben bunlardan münezzeh ve müberrâyım [uzak ve arınmışım]. Ben ğaniyy-i mutlakım [mutlak zengin], siz de fakîr-i mutlaksınız. 7- Ey benim kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinnîleriniz, takvânın en yüksek derecesinde olsa, benim mülkümde zerrece artış olmaz. Zühd ve takvânızın fâidesi yine sizedir. 8- Ey benim kullarım! Sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinnîleriniz, ya'nî hepiniz en âsî bir kimse gibi hep isyankâr ve günâhkâr olsanız, benim mülkümden zerre eksilmez. Bunların zararı, ziyânı size ulaşır. 9- Ey kullarım! Öncekileriniz ve sonrakileriniz, insanlarınız ve cinnîleriniz, yeryüzünde bir yerde el kaldırıp benden isterseniz, [Ben de dilersem], her istediğinizi veririm. Böylece benim mülkümden bir şey eksilmiş olmaz, iğne denize daldırıldığı zaman, iğne denizden bir şey eksiltir mi? Ucunda kıymetsiz bir yaşlık kalır. 10- Ey kullarım! Sizin amel ve ibâdetlerinizi, her işinizi, ilm-i ezelîm ve hafaza meleklerim ile zapt ve hıfz ederim. Sonra işlerinizin karşılığını âhirette noksânsız veririm. İşte bu şekilde her kim bir hayır işlerse, bana hamd ü senâ eylesin. Bu da benim ihsânımdır. Bundan başka iş işleyenler de [kötülük yapanlar, günâh işleyenler de] beni değil, kendi nefislerini kötülesinler. Zira kötülük işleyenler, irâde-i cüz'iyyeleri ile kendi nefslerine uyarak günâh işliyorlar." [Müslim, Tirmizî, İbn-i Mâce, Ahmed bin Hanbel] DİĞER BAZI HADÎS-İ KUDSÎLER Allahü teâlâ buyurdu ki: "Benim için birbirini sevenlere, benim için bir araya gelip oturanlara, benim için birbirini ziyâret edenlere, benim için birbirine verenlere muhabbetim vâcibdir." (Senâullah-i Pânî Pütî) İnsanın, işine göre, ömür ve rızkı değişir. "Sadaka", "duâ" ve "sıla-i rahim" bunda te'sîrli olmaktadır. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Yüce Allah, böylece birine, ölümüne yakın iyi işler yaptırıp, son nefeste îmân ile gönderir. Başkasına kötü amel işletip, îmânsız gönderir. Bunun için, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve selem) her zaman; "Allahümme yâ mukallibel-kulûb, sebbit kalbî alâ dînik" duâsını okurdu. (Meâl-i âlîsi: "Ey (Büyük) Allah'ım! Kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak Sen'sin. Kalbimi, dîninde sâbit kıl, yâni dîninden döndürme, ayırma" demektir). Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân bunu işitince: "Yâ Resûlallah! Sen de dönmekten korkuyor musun?" dediklerinde: "Allahü teâlânın mekrinden beni kim te'mîn eder? (Bana kim garanti, güven verebilir?)" buyurdu. Çünkü, hadîs-i kudsîde: "İnsanların kalbi Rahmân'ın kudretindedir. Kalbleri, dilediği gibi çevirir" buyurulmuştur. Yâni, Celâl ve Cemâl sıfatları ile kötüye ve iyiye çevirir. (İbn-i Kemâl Paşa) "Ben, kalbleri benim için inkisârda olanların yanındayım." (Keşfü'l-Hafâ) "Kulum beni nasıl zannederse, ona zannettiği gibi muâmele ederim." (Keşfü'l-Hafâ)