Takvîmlere göre, dün [20 Aralık 2007-10 Zil-hicce 1428 Perşembe günü] "Îd-i Adhâ(Kurbân Bayramı)"nın 1. gününü, bugün ise 2. gününü idrâk etmekle şereflendik. "Îd=Iyd", "bayram" demektir. Her yıl, Müslümanların sürûru, sevinci avdet ettiği, tekrâr geldiği için, bu sevinçli günlere "Iyd" denilmiştir. Bayram gün ve geceleri, günâhların affedildiği, rahmet kapılarının açıldığı zamanlardır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan duâ, tevbe reddolmaz. Fıtr (Ramazan) ve Kurbân Bayramının birinci geceleri, Şâban ayının on beşinci (Berât) gecesi ve Arefe gecesi." Hazret-i Alî (radıyallahü anh), yılda dört geceyi tamâmen ibâdetle geçirirdi: Bu geceler, Receb-i şerîfin ilk gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurbân Bayramı geceleri ve Şâban-ı şerîfin onbeşinci gecesidir. Bayram günlerinde, karşılaştığı mü'minlere güler yüzle selâm vermek, akrabâyı, dîn kardeşlerini ziyâret etmek, onlara hediye götürmek, dargınları barıştırmak, fakîrlere çok sadaka vermek, İslâmiyete doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek sünnettir. Bayram günlerinde, akrabâyı, dostları ziyâret etmeli, bayramlarını tebrîk etmelidir. Çocuklar sevindirilmelidir; bilhâssa, yetîm, kimsesiz çocuklar aranıp bulunmalı, onlar da bayram sevincinden mahrûm bırakılmamalıdırlar. Kurban kesmeyenin durumu Hâli-vakti yerinde olan ve Allahü teâlânın emrine uyarak kurbân kesen, kendisini Cehennemden âzâd etmiş olur. Bir hadîs-i şerîfte "Hasîslerin en kötüsü, (kesmesi vâcib olduğu hâlde) kurbân kesmeyendir" buyuruldu. Kurbân hayvânını fakîrlere veya hayır ve yardım cemiyetlerine diri olarak sadaka vermek kurbân olmaz. Kurbânlık hayvânı kesmek, kanını akıtmak şarttır. *** Şimdi, Sevgili Peygamberimizin "Ben, iki kurbânlığın oğluyum" buyurmasının sebebini açıklayalım: Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib bir rü'yâ görmüştü. Rü'yâsında: - Kalk! Zemzem kuyusunu kaz! diye emredilince, oğlu Hâris ile beraber, kendisine işâret edilen Kâ'benin yakınındaki yeri kazmaya başladılar. Önceleri bu işle pek ilgilenmeyen Kureyşliler, Zemzem kuyusunun açıldığını görünce, hak talep ettiler ve dediler ki: - Bu bizim dedelerimizin kuyusudur. Burada bizim de hakkımız var. Eğer bizim teklifimizi kabûl etmezsen, bizimle başa çıkamazsın! Çünkü senin bir tek oğlun var. Abdülmuttalip, tamâmen kendi hakkı olan kuyuya, başkalarının da ortak olmak istemelerine üzüldü. Ama gerçekten de onlarla mücâdele edecek, hakkını savunacak durumda değildi. Bu duruma çok üzülüp içi burkulunca, Cenâb-ı Hakk'a şöyle yalvardı: - Yâ Rabbî! Bana on çocuk ihsân eyle! Eğer bu duâmı kabûl edersen, içlerinden birini Kâbe'de sana kurbân edeceğim. Allahü teâlâ, onun duâsını kabûl etti ve on oğlu oldu. Bu on oğlundan birinin adı Abdullah'tı. Oğullarından en çok bu Abdullah'ı seviyordu. Onda diğerlerine göre çok farklılık vardı. Zemzem kuyusunu bulduktan ve zaman içerisinde on oğlu olduktan sonra Abdülmuttalib'in şânı ve şöhreti iyice artmıştı. Bir gece Abdülmuttalib'e rü'yâsında şöyle bir îkâz yapıldı: - Ey Abdülmuttalib, adağını yerine getir! Abdülmuttalib seneler önceki adağını unutmuştu. Adağını yerine getir diye îkâz edilince, sabahleyin hemen bir koç kesti. Ertesi gece yine îkâz edildi: - Ondan daha büyük kurbân kes! Bu defa da bir sığır kurbân etti. Yine îkâz edildi: - Daha büyüğünü kes! Bu defa da bir deve kurbân etti. Fakat îkâz yine devam ediyordu. Bunun üzerine rü'yâda sordu: - Bundan büyüğü ne olabilir, ne kesmeliyim? O zaman kendisine şöyle cevap verildi: - Hâtırlarsın, seneler önce oğullarından birini kurbân etmeyi adamıştın. Bu adağını yerine getir! Adağını hâtırlayan Abdülmuttalib, ertesi gün çocuklarını topladı. Kendilerine durumu anlattı. Hiçbiri itirâz etmedi. - Memnûniyetle; hangimizi istersen kurbân edebilirsin dediler. Abdülmuttalib kurbân edeceği oğlunu kur'a ile tesbit etmek istedi. Ama kur'a en çok sevdiği oğlu, Abdullah'a isâbet etti. Fakat söz vermişti; adağını yerine getirmeliydi. Keskin bir bıçak ile beraber oğlu Abdullah'ı alıp Kâbe-i şerîfenin yanına geldi. "Buna bir çâre bulalım!" Bu hâdiseyi duyan Kureyşliler hemen onun yanına koşup dediler ki: - Biz, bu işe aslâ râzı değiliz. Eğer sen bu işi yaparsan, bu, âdet hâline gelir. Herkes, oğlunu kurbân etmek zorunda kalır. Buna başka bir çâre bulalım. Sonra şöyle bir çâre bulundu: Develer ve oğulları arasında kur'a çekilecekti. O zaman Kureyş'te insan diyeti on deve idi. Oğullarına isâbet ettiği müddetçe her defasında on deve ilâve edilerek, kur'a, develere çıkıncaya kadar buna devâm edilecekti. Kur'aya başlandı. Fakat çekilen her kur'a, Abdullah'a isâbet ediyordu. Her defasında on ilâve edilerek devâm ediliyordu. Onuncu kur'ada deve sayısı yüz olunca, kur'a develere çıktı. Hemen yüz deve kurbân edildi. Abdülmuttalib, oğullarından kimseye etini vermeden tamâmını fakîrlere dağıttı. İsmâîl aleyhisselâmın, kurbân edilmekten kurtulma hâdisesinden sonra, ikinci evlâd kurbân edilmeme hâdisesi de bu olmuş oldu. İşte, Peygamber Efendimizin soyu İsmâîl aleyhisselâma dayandığı için, "Ben, iki kurbânlığın oğluyum" buyururdu.