Bugün [13 Ekim Cumartesi günü (2 Şevvâl-i şerîf)], "Ramazân Bayramı"nın 2. gününü de idrâk etmekle şereflendik. Dünkü makâlemizde de işâret ettiğimiz gibi Müslümanlar, her yıl, "Ramazân ayı"nda ve "Arefe günü"nde günâhları afv edildiği için sevinirler, sürûrları avdet eder. Bundan dolayı Arapça'da bayrama "îd" denilmiştir. Dinimize göre, iki bayram vardır. Birincisi "Ramazan Bayramı" olup Arabî aylardan Şevvâl ayının 1, 2 ve 3. günlerindedir; ikincisi ise "Kurban Bayramı" olup Zilhicce ayının 10, 11, 12 ve 13. günlerindedir. Peygamber Efendimiz Medîne'ye hicret ettiğinde, Medînelilerin Câhiliye döneminden, eski âdetlerinden kalma bayramları kutladıklarını görünce onları ikaz etti; "Allahü teâlâ, size Câhiliye döneminden kalma bayramlardan daha hayırlı iki bayramı (Ramazan ve Kurban Bayramlarını) ihsân etti" buyurdu.. Resûlullah Efendimiz, iki dînî bayramımız hakkında, diğer iki hadîs-i şerîflerinde de şöyle buyurdular: "Ramazân Bayramında namâz ve sadaka-i fıtır, Kurbân Bayramında ise, namâz ve kurbân vardır." "Ramazân Bayramı, Kurbân Bayramı ve teşrîk günleri, biz ehl-i İslâmın bayramıdır; bugünler yeme ve içme günleridir." Niçin bayram denilmiştir? Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî, "bayram" denilmesinin sebeplerini şöyle açıklıyor: 1- Mü'minler, Allahü teâlânın farz kıldığı ramazan ayı orucunu tutabildikleri için çok sevinirler, Ramazan Bayramında bundan dolayı "bayram" yaparlar. 2- Bayramda, Allahın ihsânı bol oluyor. Bol bol ihsâna kavuşulduğu için "bayram" denilmiştir. 3- Bayram günü gelince, sevinç ve neşe de geliyor; üzüntüler unutuluyor. Bunun için "bayram" denilmiştir. 4- Bayramlar her sene tekrâr geliyor. Bu sevinçli gün tekrârlandığı için "îd=bayram" denilmiştir. Başka bayram ta'rîfleri de var: Hazret-i Ali (radıyallahü anh), bir kalabalığı eğlence içinde görüp, böyle eğlenip neş'elenmelerinin sebebini sorduğunda onlar, "Bugün bayramımızdır" dediler. Bunun üzerine Hazret-i Ali de; "Günah işlemediğimiz günler de bizim bayramımızdır" buyurdu. Hasan-ı Basrî hazretleri, birtakım insanların bayram günü gülüp eğlendiklerini görünce: "Allahü teâlâ, ramazân ayını müsâbaka, yarış meydanı gibi yaratmıştır. İnsanlar ibâdetle müsâbaka ederler, yarışırlar. Müsâbakayı, yarışı kazananlar kurtulur; kaybedenler helâk olur. Eğer hakîkati bilselerdi, yaptığı ibâdeti, ameli makbûl olanlar sevinçten; yaptığı ibâdeti, ameli kabûl olmayanlar ise, üzüntü ve hasretten gülüp oynayamazlardı" buyurdu. Yine Müslüman, rûhunu teslîm edeceği, vefât edeceği zaman, rahmet meleklerini, Cennetteki ni'metleri görünce çok sevinir. Onları görmenin zevkiyle can verme vakti de Müslümânın bayramıdır. Allahü teâlâ, Cenneti Ramazan Bayramı günü halketti. Tûbâ ağacını o gün yarattı. Cebrâil aleyhisselâmı da o gün vahiy elçiliğine seçti. Şüphe yok ki, dînî bayramlarımızın cemiyet hayatımızda çok özel yerleri vardır. Bilindiği gibi, bayram sabâhlarında her yaştaki müslümanlar grup grup câmilere doluşurlar, büyük bir huşû' içerisinde, yek-kalp, yek-cihet, yek-vücut hâlinde bayram namazlarını edâ ederler. Bayram namazından sonra bütün Müslümânlar, birbirlerinin bayramlarını tebrîk ederler; daha sonra âile büyükleri, eş-dost, akrabâ ve komşuları ziyâret ederek, büyüklerin ellerini öpüp duâlarını alırlar. Bayramlar sevgi ve saygının artmasına vesîle olur. Yine dînî bayramlarımızdaki güzel âdetlerimizden biri de, yetîmler, fakîrler, garîpler ve çocukların sevindirilmesi, yardıma muhtâç kimselere yardım ellerinin uzatılması, ictimâî yardımlaşma ve dayanışmanın tezâhür etmesidir. Ramazân Bayramında fakîrlere sadaka-ı fıtır verilmesi, Kurbân Bayramında ise, akrabâya ve komşulara kurbân etinden dağıtılması ne kadar hikmetlidir. Kezâ dînî bayramlar, milletimizin birlik ve beraberliğine ve dargınların, küskünlerin barışmasına vesîle olduğu gibi, ölülerimizin bile sevinmelerine sebep olmaktadır. Çünkü bayramlarda kabirler ziyâret edilmekte, rûhlarına Fâtiha-i şerîfe, İhlâs-ı şerîf, diğer sûre ve duâlar gönderilmektedir. Bayram gün ve geceleri mübârek zamanlardan olduğu için, bütün dünyâda dîn ve diyânetlerini, ırz ve nâmûslarını, vatan ve memleketlerini, cân ve mâllarını müdâfaa ederken şehîd düşen, bayrama yetişemeyen Müslümânlar da unutulmamakta, onlar için de Kur'ân-ı kerîm okunup rûhlarına gönderilmekte; gâzî, mecrûh olan, dul ve yetîm kalan bütün Müslümânlara da duâ edilmektedir. Bayram günlerinde, akrabâyı, dostları ziyâret etmeli, bayramlarını tebrîk etmelidir. Çocuklar sevindirilmelidir. Bilhassa, yetîm, kimsesiz çocuklar, aranıp bulunmalı, bayram sevincinden mahrûm bırakılmamalıdır. Bayram günü, karşılaştığı mü'minlere güler yüzle selâm vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslâmiyete doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabâyı, dîn kardeşlerini ziyâret etmek, onlara hediye götürmek de sünnettir. Bizler, onbir ayın sultânı olan ramazân ayında, karınca karârınca, mâlî ve bedenî ibâdetlerin birçoğunu yapma hususunda büyük çabalar harcadık. Milletimizin birliği, vatanımızın dirliği, İslâm âleminin huzûr ve sükûnu ve bütün insanlığın da hidâyeti için duâlar ettik. Cenâb-ı Hak, milletçe, sıhhat ve âfiyet içerisinde, daha nice bayramlara kavuştursun.