Çocuklar ve gençlerin âile ocağında alacakları eğitim

A -
A +

İnsanlar cemiyet halinde yaşamak mecbûriyetindedirler. Bu cemiyetin en küçük birimi âiledir. Bu bakımdan âile, toplumun temel taşıdır. Âile, insanların doğup büyüdüğü, yetişip geliştiği ve terbiye gördüğü topluluktur. Bu yuva, topluluğun küçük-büyük fertlerinin olgunlaştığı, bir hayât okuludur. Âile içerisinde her ferd, yekdiğerinin, birbirinin bilgi ve tecrübesinden faydalanır. Bu faydalanma bir ömür boyu devam eder. Çocuklar, Allahü teâlâya inanmayı, Peygamber sevgisini, büyüklere hürmeti, vatan-millet aşkını, "Ezân" ve "Bayrak"a saygıyı, gelenek ve göreneklerini hep âilede öğrenirler. Çocuklar altı yaşlarına kadar kişilik özelliklerini de âileden alırlar. Bu sebeple âilenin düzenli olması çok önemlidir. Âile hayâtının düzenli olması, çocukların şahsiyetli ve güzel karakterli olarak yetişmesini sağlar. "Ağaç yaşken eğilir" ve "Demir tavında dövülür" gibi atasözlerimiz meşhûrdur. Her şey zamanında yapılmalıdır. Bu konudaki bir hadîs-i şerîf meâli şöyledir: "Çocuklukta öğretim, taş üzerine yazı yazmak gibidir [ya'nî çocukken öğrenilen şey, taş üzerine kazılan nakış gibi kalıcıdır.] Yaşlandıktan sonra öğrenmeye kalkmak ise, su üzerine yazı yazmaya benzer." [Hatîb Bağdâdî] Bu bakımdan çocuklarımıza ilkönce, Kur'ân-ı kerîmi, Peygamber Efendimizi ve dîn-i İslâmı öğretmeliyiz. Daha sonraya bırakmamalıyız. "Heleke'l-müsevvifûn" hadîs-i şerîfi, "Sonra yaparım diyenler helâk oldular (Hayırlı işlerinizi hemen yapın. Yarına bırakmayın)" demektir. Toplumun temeli âiledir Demek ki toplumun temeli âile, âilenin temeli ise sadâkat, iffet, hayâ, karşılıklı sevgi ve anlayış gibi manevî değerlerdir. Mukaddes dînimiz İslâmiyette ve tarih boyunca kültür ve medeniyetimizde de, kadın ve âileye çok büyük önem verilmiştir. Âilenin temelinin çok sağlam olarak atılması gerektiği vurgulanmıştır. Âile, ne kadar sağlam olursa, toplum o derece güçlü temeller üzerine kurulmuş olur. Şu bir gerçektir ki, bir milleti yıkmak isteyen iç ve dış düşmanlar, ilk tahrîbâtlarına âileden başlarlar. Alkol, uyuşturucu, kumar ve fuhşun en büyük tahrîbâtı (yıkımı), âile ve nesiller üzerindedir. Âilenin zayıfladığı, zedelendiği, vazifelerini yapamadığı zamanlarda gayr-i meşrû serbest münâsebetler artmakta, beden ve ruh sağlığı bozuk nesiller toplumu işgal etmektedir. Bu sebeple, diğer bazı ülkelerin "Anayasa"larında olduğu gibi, T.C. Anayasası da, âilenin, annenin ve çocuğun korunmasında devleti vazîfeli kılmıştır. Peygamberler tarihini incelediğimizde de, hepsinin gayelerinin, yüksek ahlâklı iyi insanlar, iyi aileler ve iyi cemiyetler meydana getirmek olduğunu görüyoruz. Zâten bizim dinimizde, tarihimizde, kültür ve medeniyetimizde eğitimden maksat da "iyi insan", orijinal ismiyle söylemek gerekirse "insân-ı kâmil" meydana getirmektir. Bütün Peygamberler ve onların vârisleri olan İslâm âlimleri ve Evliyâ-yı kirâm, hep gıda gibi, bütün insanlara lâzım olan fertler, âileler ve cemiyetler teşkil etmek için uğraşmışlardır. Burada hemen, büyük İslâm âlimi İmâm Gazâlî'nin bir sözünü hatırlıyoruz. Buyuruyor ki: "İnsanlar üç gruptur. Birinci grup gıdâ gibidir, herkese her zaman lâzımdır. İkinci grup devâ (ilaç) gibidir, bazı insanlara bazen lâzım olur. Üçüncü grup ise illet (maraz, dert, hastalık) gibidir, herkes ondan kaçar, ama o, insanlara bulaşır." Eğitimde hedef nedir? Son Peygamber olan Hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem), 150 bin mübârek insan, güzîde sahâbe, "hayırlı bir ümmet" meydana getirmesi, onların da 50 sene gibi çok kısa zaman zarfında gâyet mahdût imkânlarla Endülüs'ten Çin'e kadar olan geniş coğrafî bölgeleri fethedip oralara ilim, irfân, ahlâk, fazilet, adâlet, medeniyet, nûr ve hidâyet götürmeleri konusu ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur. Aslında, Hazret-i Âdem'den itibaren gelmiş-geçmiş bulunan 6 Ülü'l-azim Peygamber, 313 Resûl, 124 binden ziyâde Nebî'nin eğitimdeki hedefleri aynıdır. 100'ü küçük 4'ü büyük kitap olmak üzere, bu Peygamberlerden bazılarına gönderilen 104 kitaptaki hedef de, altını çizerek ifâde edelim ki, insanların dünyâda huzûr ve sükûn içerisinde yaşamaları, âhirette de ebedî saâdete kavuşmalarıdır. Ma'lûmdur ki hayırlı işlerin birincisi ve en önemlisi, çoluk-çocuğuna İslâmiyet'i öğretmektir. Her Müslümanın bu birinci görevi hemen yapması, yarınlara bırakmaması gerekir. İslâmiyet, ahlâk ve ilme en büyük kıymeti verip, câhilliği ve ahlâksızlığı reddeder. Onun için her anne ve baba, çocuğuna ilmî, ahlâkî, millî ve dînî görevlerini öğretmelidir. Öğretmezlerse, âhirette mes'ûl olurlar. Çünkü, her çocuk sevmeyi, sevilmeyi, saygıyı burada öğrenir. Disiplin ve düzenli hayâta burada alışır. Çocuklar küçük olsun, büyük olsun anne ve babalarına itâat ve hürmette kusûr etmemelidirler. Hayâtın çeşitli zorlukları içinde onları büyütüp, her sıkıntıya katlanan anne ve babalar, her bakımdan hürmet ve itâate lâyıktırlar. Kur'ân-ı kerîmde meâlen; "Allahü teâlâya ibâdet ediniz" buyurulduktan sonra, "Anne-babaya iyilik ediniz" (Bakara sûresi, 83) diye emredilmiştir. Yine onlara "Öf!" demek bile (İsrâ sûresi, 23) yasaklanmıştır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.