İslâmî konularda ilim sâhibi olan her kültürlü kimsenin bildiği gibi, bütün metodoloji kitaplarında (Usûl-i Tefsîr, Usûl-i Hadîs ve Usûl-i Fıkıh konularında yazılmış kitaplarda), dînî ahkâmın delîllerinin dört olduğu kaydedilir ve bu delîller, kitâplarda "Edille-i Şer'iyye" başlığı altında "Kitâp", "Sünnet", "İcmâ-ı Ümmet" ve "Kıyâs-ı Fukahâ" olarak takdîm edilir. Bu dört delîlin temeli olan ilk ikisinde, "Ehl-i Beyt" hazretleri medhedilmektedir. Dün bir nebze üzerinde durduğumuz "Ehl-i Beyt"in fazîletiyle ilgili bütün ulemâ ve ümmet arasında da ittifâk vardır. Kıyâs da böyledir; akl-ı selîm de böyle söylemektedir. "Ehl-i Beyt" kimlerdir? Şimdi bu vesîleyle birazcık "Ehl-i Beyt"ten bahsedelim: Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde "Ehl-i Beyt" hakkında meâlen buyurdu ki: "...Allahü teâlâ sizlerden ricsi, yâni kusûr ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir tahâret ile temizlemek irâde ediyor." (Ahzâb sûresi, 33). Eshâb-ı kirâm sordular: "Yâ Resûlallah! Ehl-i Beyt kimlerdir?" O esnâda, Peygamber Efendimizin yanına Hazret-i Ali (radıyallahü anh) geldi. Peygamberimiz, onu mübârek paltoları altına aldılar. Daha sonra Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anhüm) geldiler. Her birini bir tarafına alarak; "İşte bunlar, benim Ehl-i Beyt'imdir" buyurdular. Bu yüksek kimselere "Âl-i Abâ" ve "Âl-i Resûl" de denir. Kitaplarda "Ehl-i Beyt" hakkında şu tarifleri de görüyoruz: "Ehl-i Beyt": Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın bütün âile fertleridir. Mübârek hanımları, muazzez kızı Hazret-i Fâtıma ile mübârek damadı Hazret-i Ali ve bunların evlâtları olan Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, onların çocukları ve kıyâmete kadar gelecek torunlarının hepsi. Hattâ Peygamberimizin temiz soyunun bağlı olduğu "Hâşimoğulları"na da "Ehl-i Beyt" denir. Eshâb-ı kirâmdan Selmân-ı Fârisî (radıyallahü anh) de "Ehl-i Beyt"ten sayılmıştır. Resûlullah'ın (aleyhisselam) soyu, Hazret-i Fâtıma'dan devâm etti. Hazret-i Hasan'ın çocuklarına ve torunlarına "Şerîf", Hazret-i Hüseyin'in nesline de "Seyyid" denir. Peygamber Efendimizin temiz ve mübârek kanını taşıyan seyyidler ve şerîfler, İslâm memleketlerinin birçok yerlerinde yaşamaktadırlar. Her birisi güzel ahlâk nümûnesi olup, yurdumuzda da sayıları pek çoktur. "Ehl-i Beyt"in üstünlüğü "Ehl-i Beyt", hem mukaddes kitâbımız Kur'ân-ı Kerîm'de (Ahzâb, 33; Şûrâ, 23), hem de Sevgili Peygamberimizin hadîs-i şeriflerinde medhedilmektedir. Peygamber Efendimiz, hadis-i şeriflerinde buyurdu ki: "Ümetimden, Ehl-i Beytimi sevenlere şefâat edeceğim." "Sizlere dîn-i İslâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız, bana yakın olan Ehl-i Beyt'imi sevmenizi istiyorum." "Ehl-i Beyt'im, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Buna binen kurtulur, binmeyen helâk olur." İmâm-ı Şâfiî hazretleri buyuruyor ki: "Ey Ehl-i Beyt-i Resûl! Sizi sevmeyi, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde emrediyor. Namazlarında size duâ etmeyenlerin, namazlarının kabûl olmaması kıymetinizi, yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde sizleri selâmlıyor." Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi aleyh) de buyurdu ki: "Babam, zâhir ve bâtın ilimlerinde yâni kalp ilimlerinde çok büyük bir âlim idi. Her zaman Ehl-i Beyt'i sevmeyi tavsiye ve teşvîk buyururdu. 'Bu sevgi, insanın son nefeste îmânla gitmesine çok yardım eder' derdi. Vefât edeceklerinde baş ucunda idim. Son anlarında şuûrları azaldığında, kendilerine bu nasîhatleri hatırlattım ve o sevginin nasıl tesîr ettiğini sordum. O hâldeyken bile: 'Ehl-i Beyt'in sevgisinin deryâsında yüzüyorum' buyurdu..." "Ehl-i Beyt"i sevmenin önemi İslâm âlimleri, "Ehl-i Beyt" sevgisini, son nefeste îmân ile gitmek için şart görmüşlerdir. "Ehl-i Beyt"i sevmek, her mümine farzdır; onlara kıymet vermek, saygı göstermek her Müslümanın vazîfesidir. Bunlarda Resûlullah'ın zerreleri vardır. Birisi bir iyilik yapınca, ona teşekkür etmek insanlık icabıdır. Bu iyilik ne kadar fazla olursa, ne kadar kıymetli olursa, teşekkür de o oranda artar. Bize en büyük iyiliği, "Ehl-i Beyt" ve "Eshâb-ı kirâm" yapmışlardır. Çünkü dünyâ ve âhiret saâdetinin yolunu gösteren İslâmiyet, onlar vâsıtasıyle bizlere gelmiştir. Bunun için bunlara ne kadar teşekkür etsek, duâ etsek yine de azdır. Ayrıca bunları sevmek; saygıda, hürmette kusur etmemek, Peygamber Efendimizin emridir. Çünkü, Efendimiz, "Eshâbımı, zevcelerimi ve Ehl-i Beyt'imi seven ve onlara dil uzatmayan, Cennet'te benimle beraber olur", "Ehl-i Beyt'im, Nuh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen boğulur" buyuruyor. İstisnâsız, bütün "Ehl-i Beyt"i ve "Eshâb-ı kirâm"ı sevmek, âhirette kurtuluş vesilesidir. Nitekim Peygamber Efendimiz, "Kıyâmette, insanların hepsinin kurtulma ümidi vardır. Eshâbıma söğenler bunlardan müstesnâdır. Sırât köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i Beyt'imi ve Eshâbımı çok sevenlerdir" buyurdu. Cenâb-ı Hak, bizleri bu sevgiden mahrûm bırakmasın.